Deniz üzerinde yapılacak yelken ya da benzer tüm sportif faaliyetler için ilgili kulüplerin ilgili bakanlıktan ve bölgelerindeki liman başkanlıklarından izin almaları zorunlu.
Aksi takdirde söz konusu etkinliğin yapılması engelleniyor… Ancak İstanbul’da peş peşe tanık olduğumuz bazı gelişmeler üzerine bu soruyu sorma gereği duyduk.
İstanbul Yelken Kulübü tarafından 22 Haziran 2013 tarihinde düzenlenen BAU Bosphorus Sailing Cup’ın startı Beşiktaş önlerinden verildi.
Ancak tekneler Akıntıburnu’na gelmeden Gemi Trafik Hizmetleri’nin (VTS) uyarısı üzerine yarış durduruldu. Gerekçe olarak “gerekli iznin alınmamış olduğu” gösterildi.
Oysa Yelken Federasyonu tarafından Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na başvuru yapılmış, izin alınmış ama bu izin Liman Başkanlığı’na ulaşmamıştı.
Anlaşmaya varılamayınca, yarış çaresiz abandone edildi ve tekneler geri çağrıldı.
İstanbul Boğazı’nda yarış için izin krizi >>
Sistem böyle çalışıyor…
Eğer deniz üzerinde herhangi bir etkinlik gerçekleştirecekseniz, önce bakanlığa başvurmanız ve onun da ilgili liman başkanlığını vereceği izin konusunda bilgilendirmesi gerekiyor.
Başvuru konusunda söyleyecek sözümüz yok. Maden mevzuat böyle, uymak zorundayız…
Ama sonra?
Tarih 4 Haziran 2017…
Yer yine İstanbul Boğazı…
MYK tarafından düzenlenen MASS Kardeşlik Kupası’nın startı Büyükdere önlerinden verildi… Ancak Rumelihisarı geçildikten sonra filo şampiyonluk kutlaması yapan “BJK Donanması” ile karşılaştı.
Anadoluhisarı’ndan kalkan ve Dolmabahçe yönünde ilerleyen yüzlerce tekne arasında yarış filosu oldukça büyük bir badireyi korkulu, hayli endişeli ama neyse ki hasarsız atlatabildi.
Yarışın “izni” vardı. Kortejin gerekli izni alıp almadığını bilmiyoruz ama o günlerde de yazdığımız gibi yatçıların aldıkları izin bir işe yaramamıştı. Zira boğazda seyir konusunda gemi trafiğinin durdurulması dışında herhangi bir önlem alınmamıştı.
İstanbul Boğazı yarışlarında tarih yazdık >>
Bu iki örneğin ardından “izin” konusuna değinmemizi gerektiren bir konuya daha geçtiğimiz hafta sonu tanık olduk.
9 Eylül Cumartesi sabahı TAYK tarafından MDK işbirliğinde düzenlenen Marmara Kupası Yat Yarışı’nın startı Moda’dan verildi.
Starttan bir süre sonra Moda Burnu önlerine gelen Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’ne ait bir Hızlı Tahlisiye Botu’nu görünce meraklandık. Orada neden bulunduğu yolunda bir bilgi edinebilmek amacıyla VHF’den kanalları tararken Sektör Kadıköy’ün bota yaptığı çağrıyı duyduk.
İstanbul Boğazı girişinden itibaren Ambarlı ve Kartal arasındaki bölgede, seperasyon şamandırasına kadar gemi trafiğini yönetip yönlendiren Sektör Kadıköy’deki operatör, Kıyı Emniyeti’nin botuna, “Çevrenizde herhangi bir yelkenli tekne görüyor musunuz? Bölgede bir yat yarışı var mı?” diye soruyordu.
“Olumsuz” cevap alınca, Sektör Kadıköy devam etti:
“Çevrenizde bir yelkenli tekne veya yat yarışı olduğu konusunda izlenime sahip olursanız bize bilgi verin, seyir halindeki gemileri uyaralım.”
Marmara Kupası’nda hava düşük olduğu için filo Yarış Komitesi tarafından yayınlanan Ek Talimat uyarınca Asmalıada yerine, Ambarlı’daki West İstanbul Marina önündeki şamandıraya yönlendirilmişti.
Tekneler de, hafif havada İstanbul Boğazı’ndan gelen akıntıyı kullanabilmek düşüncesi ile Cankurtaran yönüne yükselmişti. Kıyı Emniyeti botundaki görevli, sahayı dürbünle tarayacak olsa tekneleri görebilirdi ama sorun bu değil.
Rüzgar yeterli güçte esecek olsa, yarışan tekneler Marmara Adası’na kadar gemi trafik hattının iskelesini ya da sancağını kullanarak seyredecekti ve anlaşılan o ki sektörlerin bundan haberi yoktu.
SORU 1: Sektör bu bilgiyi nereden alacaktı?
Elbette ki İstanbul Liman Başkanlığı’ndan… Zira gerekli başvuru yapılmış ve yarış için gereken izin alınmıştı.
SORU 2: İzin almak neden gerekli?
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın, dolayısıyla Liman Başkanlığı’nın izni, aslında ilgililerin konudan haberdar olmalarını ve gereken önlemlerin alınmasını kapsıyor. Kuşkusuz en önemlisi de gemi trafiği başta olmak üzere can ve mal emniyeti açısından bölgedeki trafiğin ve birimlerin uyarılması, bilgilendirilmesi.
Ancak görüldüğü kadarıyla “izin” bir “formalite”… Daha öteye uzanamıyor…
Tuhaf yanı, izin alındığında gereken yapılmıyor ama “olmadığı” veya “ulaşmadığı” takdirde “anında müdahale” geliyor… Örnekler bunu gösteriyor.
Dileyelim bu “münferit” (kendi başına, bağımsız, tek sefere mahsus) bir olay olsun ve “alışkanlık” yaratmasın…