Boğaziçi halkı, Boğaz vapurlarını çok severdi. Yanlız vapurları değil, kaptanlarını da, öteki çalışanlarını da… İlerdeki burnun arkasından bacasından dumanlar salarak gelmekte olan bir vapur göründü mü, meraklıları onun hangi vapur olduğunu daha ilk bakışta bilirlerdi.
– “Bu DİLNİŞİN … 48 numara !”
– “Bu ALTINKUM … 74 numara !” – “Bu ÜSKÜDAR … 72 numara !” diye adını, numarasını şıp diye söyleyeverirlerdi.
Çocuklar da Şirket vapurlarından biri kıyıya yeterince yakından geçiyorsa, dördü, beşi birden kaptana düdük çalması için hep bir ağızdan bağırmaya koyulurlardı;
– “Kaptan düdük! Kaptan düdük!”
Kaptanlarında çoğu, çocukları kırmamak için, kaptan köşkünün tavanından sarkmakta olan düdük teline birkaç kez asılarak onlara kısalı, uzunlu, ahenkli, melodili bir düdük çalıverirdi.
Yoksa çalmaya görsün! Birkaç kez daha seslenip çaldıramadılarmı, o zaman bütün veletler boğazlarını patlarcasına hep bir avazdan yaygarayı kopartırlardı.
– “Düdük Kaptan! Düdük Kaptan!”
Hiç birinin aklına, günümüzde hakemlere bağrıldığı gibi bağırmak gelmezdi.
GÜZELHİSAR’ın kaptanı Ahmet Kaptan, alışılmışın dışında sık sık düdük çalmasından ötürü ikide bir kopan düdük telini değiştirmek zorunda kalırdı. Kendisi bunun nedenini çok iyi bilmesine karşılık, tersanedekiler bir mana veremezler, taktıkları tellerin bu kadar sık kopmasına akıl sır erdiremezlerdi.
1930’lu yıllar, bütün dünyada olduğu gibi bizde de radyonun yeni yeni yayılmaya başladığı yıllardı. Bazı büyük Boğaz vapurlarına radyo konmuş, yanlız yolcuların değil, yalılardakilerin de işitebilmesi için kaptan köşklerinin üstüne sağlı, sollu, ağzı yanlara dönük hoparlörler yerleştirilmişti. Ama Atatürk’ün son günlerinde onu rahatsız etmemek için Dolmabahçe Sarayı’nın önünden geçerken radyo ya iyice kısılır ya da büsbütün kapatılırdı. Zaten son günlerde bu vapurların radyoları büsbütün kapatılmıştı.
65 SARAYBURNU, 66 BOĞAZİÇİ, 71 HALAS adlı vapurlarda gramofon da çalınırdı: Safiyeler, müzeyenler, Münirler … ya da valsler, tangolar, polkalar … Hep aynı plakları çalmamak içinde vapurlar aralarında plak değiş – tokuşu yaparlar, yolcularına değişik şarkılar dinletmek isterlerdi.
Ne günlerdi o günler … Yazık ki, bir daha hiç geri gelmeyecekler …
Kaynak: Istanbul’un Unutulmayan Gemileri Eser Tutel