05 Aralık 2014 Cuma
– EDİTÖR NOTU: ” Osmanlılardan Cumhuriyete Diyarbakır ” Sempozyumunda ” Vakainame ” adlı eseri kaynak göstererek sunum yapan Avusturya asıllı bilim insanı Dean Sakel ile görüştüğünü belirten yazarımız Kartal, Viyana Milli Kütüphanesi’nde sergilenen eserin ülkemizden nasıl kaçırıldığını sorguluyor. Asıl adının ” Vakainame’i Hasankeyf ” olduğu belirtilen 2 ciltlik el yazması eserin ait olduğu topraklara iadesi için Şehmus Kartal’ın yazısını Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin dikkatine sunuyoruz.
ŞEHMUS KARTAL- turizmhaberleri.com/ BATMAN
Kültür Uzmanı ve Araştırmacı Yazar
BİR SEMPOZYUMUN ARDINDAN…
Yöremizin tarihini bilimsel verilere dayandırarak ortaya çıkarmak için yapılan sosyal ve kültürel içerikli çalışmalara ve bu bağlamda düzenlenen sempozyumlara fırsat bulduğumda bildiri sunarak veya izleyici olarak katılmaya gayret gösteriyorum. Ancak benzer faaliyetlerin de sıkça yapılmadığı bölgemizde bunu bir eksiklik olarak değerlendiriyorum.
Geçmişte bir ara komşu il Diyarbakır’da düzenlenen “Osmanlılardan Cumhuriyete Diyarbakır ” konulu bir sempozyuma katılmıştım. Bu sempozyum Diyarbakır Valiliği, Dicle Üniversitesi Rektörlüğü ile Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin işbirliği ile organize edilmişti. Söz konusu sempozyuma bildiri sunmak için verilen sürede geç kaldığımdan dolayı izleyici olarak katıldım.
Bu sempozyum uluslararası düzeyde olması nedeniyle önemi kendiliğinden ortaya çıkmıştı. Çünkü oldukça yoğun bir katılım vardı. Bilim adamları dışında hemen her meslekten ve branştan insanlar sempozyuma katılmışlardı. Yüksek öğrenim gençliğinin sempozyuma ilgisi oldukça fazla idi. Sempozyumda dile getirilen konular, tarihi süreç içerisinde Diyarbakır’daki kültürel yaşamdan tutun da ekonomi, hukuk, inanışlar, folklor, maliye sistemi, tapu ve kadastro ile vakıf gibi önemli sayılan sistemlerin tarih içerisindeki uygulama biçimleri hakkında idi. Sempozyuma 15 e yakın ülkeden bilim adamları bildiri sundular. Ülkemizden de Dicle Üniversitesinin başını çektiği 20 ye yakın Üniversiteden bilim adamları konuya gerekli duyarlılığı göstererek sempozyuma bildirilerini sundular. Günde üç oturum halinde devam eden söz konusu sempozyumda, okunan her bildiriden sonra 10 dakikada bildiri hakkında soru sormak ve tartışmalara yer verilmişti.
Gerçekten bilimsel değeri oldukça yüksek olan bu sempozyuma izleyici olarak katılmaktan büyük keyif aldığımı bildirirken aynı zamanda tarihi konular hakkındaki eksik bilgilerimi tamamlamam ve tarihi bilgilerimi bu vesileyle yenilemem açısından oldukça faydalı oldu. Çünkü söz konusu sempozyum her ne kadar Orta çağdan günümüze kadar olan Diyarbakır ile ilgili olsa da bütün bir bölgeyi ve Kuzey Mezopotamya’yı ilgilendirdiği için de ayrıca önemliydi. Sadece Diyarbakır’ın 7500 yıllık yaşam kültürünü ve tarihi geçmişini dile getirmek anlamında olaya bakmak elbette ki yeterli değildi. Çünkü bu sempozyum bir bütün olarak düzenlenmesinin temelinde yatan gerçek, Kuzey Mezopotamya’da geçmişten geleceğe olan kültürel yaşam tarzını ve bölge tarihini bilimsel verilere dayandırarak ortaya çıkarması anlamında çok önemliydi. GAP Bölgesini yakından tanımak ve bu bölgede geçmişte yaşanmış kültürel değerleri anlamak için böylesi sempozyumların daha sık yapılması bir zorunluluktur diye düşünüyorum.
Sempozyumun birinci oturumu başladığı salonda katılımcılara bölgenin tarihi gelişimi konusunda verilen bildiriler sunulacağı için ben de bu salondaki yerimi aldıktan sonra oturum başladı. Oturumun hemen başında bildirisini katılımcılara sunarak sempozyumu başlatan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi olduğunu söyleyen Avusturya asıllı Dean Sakel isimli bilim adamı, özellikle Vakainame’nin ışığı altında bildirisini hazırlamış olması beni hem heyecanlandırdı ve hem de bana ilginç geldi. Çünkü bildirisini okurken sık sık Vakainame’ye atıfta bulunuyordu. Ancak Vakainame isimli eserin ne olduğu, hangi tarihi konulara değindiği ve bu kitabın nerde olduğu hakkında hiç bilgi vermiyordu. Dean Sakel bildirisini okuduktan sonra sıra soru sormaya gelmişti. Ancak salonda sempozyumu izleyen seyirciler arasında soru soranların da Vakainame hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları sordukları sorulardan anlaşılıyordu. Bildiri sahibi Dean Sakel’de sanki soru soranların şimdi Vakainame hakkında bilgi isteyeceklermiş gibi sorulan sorulardan biran önce kurtulmak ve yerine oturmak istiyordu.
Değerli dostlar, Dean Sakel’in bildirisinde atıfta bulunduğu ancak hakkında detaylı bilgi vermediği Vakainame hakkında biraz bilgi vermek istiyorum diyerek söz aldım. Evet söz konusu olan bu eser, 2 ciltlik el yazması olup esas orijinal ismi “Vakainame’i Hasankeyf ” tir. Bu el yazması eser şu anda Avusturya-Viyana milli kütüphanesinde bulunmaktadır. Hangi tarihte ve hangi yoldan Avusturya’ya gitmiş bu konuda bilgimiz yoktur. Bu eser özellikle Hasankeyf’te hükümranlık kuran beylikler konumundaki Artuk Oğulları ve Hasankeyf Eyyubileri hakkında detaylarına inilerek bizlere çok doyurucu tarihi bilgi vermektedir. Ancak bu iki ciltlik önemli eser hangi yöntemle bölgemizden kaçırılarak Avusturya’ya gitmiştir bilen ve gören olmadığı gibi Viyana’daki kütüphane envanterine nasıl kaydolmuş onu da kimse bilmemektedir.
Bu değerli eserden haberdar olan ve ondan faydalanarak bildirisini hazırlayan Dean Sakel beyefendi herhalde bu önemli eserin ülkemizden nasıl kaçırıldığı konusunda da bilgisi vardır diye düşünüyorum. İstiyorsa bize konuya açıklık getirebilir. Ancak oturum başkanı; “tanınan süresinin dolmuş olmasından dolayı bu soruya şimdilik cevap verme imkanı bulunmadığından kendisiyle özel bir görüşme yapma isteğinizi iletmek istiyorum. Kabul etmesi halinde görüşürsünüz.” dedi.
Bu isteğim kabul edildikten sonra Dean Sakel ile oturum sonrası verilen arada ayaküstü görüşme fırsatım oldu. Tanışma esnasında ” ben Hasankeyfliyim ve Hasankeyf’in eski Belediye Başkanıyım ” dediğimde adeta ürkerek uzattığım elimi sıkıca tuttu ve çok memnun olduğunu ifade etti. Görüşmemizde ” Vakainame-i Hasankeyf Avusturya’ya nasıl gitmiş ve Viyana Milli Kütüphane envanterine nasıl kaydolmuş bilemiyorum ama şunu çok iyi biliyorum ki bu eser bu topraklarda yazılmış, bu topraklarda doğmuş ve bu toprakların malıdır. Kuzey Mezopotamya da medeniyetler kuran beyliklerin tarihini anlatmaktadır. Bu nedenle Vakainame-i Hasankeyf isimli 2 ciltlik eserin Viyana’da değil şu anda Diyarbakır’da olması gerekmez miydi sizce? ” dedim. ” Çok haklısınız. ” dedi. ” Bu konudaki duyarlılığınızı kutluyorum, ancak benim de elimden bir şey gelmiyor. Keşke imkanım olsaydı da şu anda bu eseri size teslim ederdim. ” şeklinde konuştu.
Yöremizin tarihi ile ilgili araştırmalar yapan ve şu anda Muğla Üniversitesinde öğretim üyesi olan Tarihçi Doç. Dr. Adnan Çevik beyefendi ile geçenlerde bir telefon görüşmesi yaparken söz konusu sempozyum hakkında ona bilgi verdiğimde, konuşmamız arasında belirtilen eserde söz konusu oldu. Doç Dr. Adnan Çevik Bey telefonda ” Vakainame-i Hasankeyf isimli 2 ciltlik eseri yakında Türkçeye çevirip yayınlıyoruz ” dedi.
Bu duruma çok sevindim tabii ki. Ancak bu eseri nasıl elde ettiğini sorduğumda; ” Avusturya’ya giden bir arkadaşıma tembihte bulunmuştum. O da Viyana Milli Kütüphanesine gitmiş ve orda bu eserin mikro filmlerini çekerek getirmiştir. Biz de şu anda tercümesiyle meşgulüz. En kısa zamanda yayınlayacağız ” dedi. Anlaşılan diğer birçok tarihi eserimiz gibi bu iki cilt eserin de nasıl yurt dışına kaçırıldığı konusunda bilgi elde etmek için daha çok bekleyeceğiz ve onları geri getirip sadeleştirdikten sonra yayınlamak için daha çok dizlerimizi dövmeye devam edeceğiz.
Hoşça kalınız.
Kaynak: turizmhaberleri.com