24 Kasım 2014 Pazartesi
– ASİL S.TUNÇER- turizmhaberleri.com/ Kuşadası
URLA KARANTİNA ADASI Ve TAHAFFUZHANESİ
Dünyadaki Tescilli Karantinalara Birkaç Örnek: ABD-New York’taki Ellis Adası, Hırvatistan-Dubrovnik’teki Karantina Adası, İstanbul-Tuzla Karantinası ile İzmir-Urla’daki Karantina Adası.
Dünyadaki karantina uygulamalarının aynısı Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’de de yapılmıştır. Osmanlı döneminde bu işleme Arapça “muhafaza ” kelimesinden gelen “tahaffuz ” , bu işlemin yapıldığı yere de Avrupa ev Amerika’da karantina bizde de ‘tahaffuzhane’ denmiştir. Bu karantina merkezlerinin ülkemizde olanların en bilineni Tuzla ve Urla Tahaffuzhaneleridir.
Çoğunlukla hac ve posta yolları üzerinde kurulan tahaffuzhaneler, Arabistan gibi sıcak bölgelerden gelen insanların, eşyaların ve mektupların ilaçlandığı, müşahede altına alındığı, kontrolden geçirildiği resmi uğrak noktaları şeklinde hizmet vermişler. Salgın hastalıkların önlenmesine yönelik işlev görmelerinin yanı sıra salgın bölgelerinde karantina işlevli tahaffuzhaneler de kurulduğu tarihte görülmüştür. Örneğin Kemah’ta ilk tahaffuzhane 1823 yılında kurulmuştur. Doğu Anadolu’da kolera salgını çıkması üzerine Erzincan’da ise 23 Mayıs 1892 tarihinde tahaffuzhane kurulur. Hemen ardından bölgede Karahisar-ı Şarki, Eğin, Kelkit, Kuruçay ve Refahiye’nin yanı sıra Erzurum ile Gümüşhane’ye yenileri açılır.
İstanbul’da ise biri Tuzla’da diğeri Haliç’te olmak üzere iki ana tahaffuzhane vardır aslında. Haliç’teki günümüze kadar gelememiş olduğundan Tuzla’daki halen ayaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ayakta kalabilen bir diğer tahaffuzhane ise Urla’dadır. Bilhassa Tuzla’daki tahaffuzhane Yunanistan’dan göçler döneminde mübadillerin ve sonrasında Bulgaristan’dan göç eden soydaşlarımızın ilk ayak bastığı yer olmuştur. Bununla birlikte İzmir’de Karantina diye de bir semt vardır ki burasının da bu amaçla kullanıldığı söylenir. Yalnız karantina yani tahaffuzhaneden sadece adı kalmıştır.
Ülkemiz ve Dünya sağlığına yıllarca son derece önemli hizmetler vermiş olan Tahaffuzhane sistemi Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde ülkemizin ve Sağlık Bakanlığı’nın önemli çalışma alanlarından biridir. Karantina Adası adından da anlaşılacağı üzere olası bir hastalık durumunda salgın hastalıklarının yayılmasını ve ölümlerin artmasını engellemek için ulusal ve uluslararası kanunlarla oluşturulmuş ve stratejik öneme haiz ve üzerinde bu amaçla yapılmış yapı kompleksi bulunan bir adadır.
1800’lü yılların başında bütün dünyayı kasıp kavuran kolera, veba, tifo, tifüs, çiçek, sarıhumma, lekeli humma gibi salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için Osmanlı idarecilerince İstanbul-Tuzla ile birlikte bugünkü Urla, eski adıyla Kilizman’da ‘karantina’ işlevi görecek bir ‘tahaffuzhane’ kurulmuştur. Yapımını Fransızların üstlendiği bu tahaffuzhane 1865 yılında tamamlanmış ve hizmete girmiştir.
Tahaffuzhaneyi, sefer sırasında, yolcu ve çalışanların arasında bulaşıcı hastalık görülen gemilerin karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve hastaların iyileştirilmeleri için ülkeye giriş-çıkış yapılan büyük limanlara yakın kıyılara kurulmuştur. Urla Tahaffuzhanesi ticaret gemileri, yolcu gemileri ve özellikle kuzey hac yolu için yani Anadolu, Rumeli, Bosna ve Rusya’ya gidip gelen hacılar için düşünülmüş 1950 yılına kadar işlevini aynen sürdürmüştür Fransızlar bu adayı çeşitli teçhizatlarla döşeyip Tahaffuzhane haline getirmiş, adanın karayla bağlantısı olması için bir de köprülü yol yaptırılmıştır.
1865 yılından 1950’li yıllara kadar işlemini sürdüren tahaffuzhanede işlem şöyle işler: Ticaret, yolcu, hac vb amaçlarla gelen gemiler ada açıklarında demir atar, yolcuların küçük teknelerle/filikalarla karaya taşınmasından sonra soyunma ve banyo bölümlerine alınması ile başlar. Daha sonra sistem kişilerin, eşyalarının ve geminin dezenfekte edilmesi şeklinde devam eder.
Yolcular eşyaların içeri alındığı kapının haricinde bulunan diğer kapılardan içeri alınarak kayıt ve ön muayeneden sonra duş yerlerine gönderilir. Burada kıyafetleri çıkartılıp numaralı filelere konur, aynı numara kişilerin bilekliklerine de yazılır. 360 derece dönebilen dolaplarla soyunma odalarının arka tarafında olan görevliler kıyafetleri alıp dezenfeksiyon ve sterilizasyon işleminin yapılacağı bölüme gönderir. Kıyafetler ve gelen yolcuların yıkanabilecek olanlar yıkanır diğerleri yan müştemilatlardaki dezenfeksiyon kazanlarında işlemine tabi tutulur. Daha sonra görevliler tarafından yolculara sabun, peştamal, havlu ve takunya verilerek duş alma yerlerine yönlendirilir.
Duştan çıkanlara dezenfeksiyon kazanlarında tüm mikroplardan arındırılmış kıyafetleri iade edilir, banyo işlemi bittikten sonra temiz bir şekilde doktor muayenesinden geçirilir, hasta olanlar karantinaya alınır, sağlıklı olan yolcular üç gün misafir edildikten sonra yolculuklarına devam eder Hastalık taşıyanlar adadan çıkama, hastalığı iyileşene kadar adada misafir edilirler. Eğer bu durumda ölüm vaki olursa da karantina adasının arka tarafında, Tahaffuzhanenin arkasında bulunan mezarlığa sönmüş kireç dökülerek defnedilir. Bu mezarlıkta bugün değişik milletlerden 350 kadar yolcunun gömülü olduğu tahmin edilmektedir.
O dönemlerde meydana gelen hastalıkların bulaşmasına çoğunlukla bit, pire, kene, fare ve değişik haşereler neden oluyordu. Dolayısıyla gemilerle gelen yolcuların karadaki temizlik ve dezenfeksiyon işleminin yanında gemideki bulaşmayı sağlayan bu haşerelerin de yok edilmesi gerekiyordu. Bu yüzden geminin dezenfekte edilmesi için tüm ambar kapakları ve kamara kapakları kapatılarak içeride yakılan kükürt ve gazyağına benzer bir maddenin dumanı kullanılıyordu. Bu işlem üç gün boyunca tekrarlanıyordu.
Muayeneler ve tüm işlemler bittikten sonra seyrine devam etmesi veya yurda girişi uygun görülen gemiler için çar-çabucak İzmir Paşası’na yani Valisi’ne rapor gönderiliyordu. Hastaların tedavisine ve şehrin sağlıklı tutulmasına ne kadar önem verildiği buradan anlaşılıyor ki Paşa’nın izni olmadan kesinlikle gemilerin gidişine izin verilmezdi.
Almanya’ya işçi olarak 1960 ve 70’lerde gidenlerin bütün eşyalarıyla birlikte tepeden tırnağa ilaçlandığı hala konuşulmaktadır. Urla’daki Tahaffuzhane de 1950 yılına kadar aktif olarak kullanılmıştır. Kore gazileri için kullanıldığı ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda da hazır bulundurulduğu söylenmektedir. Günümüzde dahi olası durumlarda kullanılabilecek vaziyettedir. Hatta 1984-86 yılları arasında o dönemde Kemik Hastalıkları Hastanesi olarak kullanılan Urla Devlet Hastanesi’nin sterilizasyon kazanlarının bozulması nedeniyle tahaffuzhanedeki otoklavlar iki yıl boyunca hastanenin sterilizasyon işlemlerini yürütmüş, oldukça işe yaramıştır.
Aşıların çıkması ve teknolojinin ilerlemesiyle tahaffuzhane sistemi 1950’lere kadar işlemiş ve daha sonrasında günün koşullarına uygun olarak olası bir salgın ve bulaşıcı hastalıklarda kullanılmak üzere Karantina Adası üzerinde ayrıca 1955’te Karantina Hastanesi yapılmıştır. Olası durumlarda kullanılabilecek kapasitede olan bu tesis boş kalmasın ve gerektiğinde hizmet verebilsin diye ilk önce ‘Deniz ve Güneş Tedavi Enstitüsü’, 1960’ta ‘Kemik ve Mafsal Hastalıkları Hastanesi’ olarak kullanılagelmiştir. 1986’dan buyana da ‘Devlet Hastanesi’ olarak kullanılmaktadır. Karantina Adası’ndaki son oluşum 2006 yılından itibaren hizmet vermeye başlayan İzmir İl Sağlık Müdürlüğü Eğitim Merkezi’dir.
Urla Tahaffuzhanesi, hijyen ve sağlık hizmetleri açısında tarihimizde ülkemize, insanımıza üstün hizmetlerde bulunmuş ve çok yardımı dokunmuştur. Bundan sonra da hem olası bir karantina esnasında görevini yerine getirmek üzere hazırdır. Yalnız hala bu tür tesislere ihtiyaç varsa ve şartlar elverirse yeni bir tesisin kurulması gerekli olup, buranın hem geçmişte yaşanan bu olayları konu alan bir film çalışmasıyla hem de yeni bir düzenlemeyle müzeye dönüştürülmesi lazımdır. Bunun için gerekli düzenleme yapılmalı, halkın ve ülkemize gelen ziyaretçilerin hizmetine sunulmalıdır. Bu sayede, bu eşsiz kültür mirası gelecek kuşaklara aktarılacak, tarih ve kültür eksiksiz yeni nesillere miras bırakılacaktır.
Bu anlamda Urla Tahaffuzhanesi veya diğer adıyla Urla Karantina Adası Sağlık Müzesi olarak ile hem geçmişte tahaffuzhanenin üstlenmiş olduğu misyon hem de Türk tıp dünyasında geliştirdiği buluşlar, Türklere has hekimlik anlayışı, dünya üzerinde kullanılan tıbbi alet, edevat ve de daha çok Türklere has suyla ve müzikle tedavi gibi yöntemlerin ayrı ayrı pavyonlarda tanıtılması sağlanıp ülkemiz kültür turizmine sunulacak çok değerli bir varlık olacaktır.
Şayet müze talebi kabul görürse -ki buna can-ı gönülden inanıyorum- bu yapıların tamamının aslına uygun bir şekilde restorasyonları yapılmalı, açılacak müze sayesinde Türklerin tıp dünyasına olan katkıları dünyanın gözleri önüne serilmelidir.
TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ
KAYNAKÇA: http://www.urla.gov.tr/default_B0.aspx?id=60
http://www.sanayicidergisi.com/sanayii-tarihi/osmanli-ve-turkiye-girislerindeki-ilaclama-merkezleri-tahaffuzhaneler.htm
Urla Kaymakamlığı web sitesi
Kaynak: turizmhaberleri.com