Türkiye de Dalış Endüstrisi ne(!) Giriş — 2

Her ne kadar yaşam çoğu zaman çok karmaşık görünse de önemli olan en basit soruları sorarak aslında bildiğimiz yanıtlara ulaşıp kendimizi aşmaya çalışmak gibi bir uğraştır temelinde. Genelde takılıp kaldığımız nokta kabullenmek ve değiştirmeye çalışmaktır. Genelde hayatın her alanında geçerli bu basit formülü dalış endüstrisine uygulayalım ve bu yolla bir perspektifini çıkartalım sektörün.

Öncelikle yazımızın konusuna esas olan rekreasyonel ya da inatla ve sonuna kadar yanlış olarak kullanılan adıyla sportif dalıştan bahsettiğimizi belirtmeliyim. Ve daha başlarken ilk ciddi sorun çıkıyor karşımıza, çünkü basit gibi görünse de kavramları bir birine karıştırdığınızda bakın neler oluyor.

Birinci basit soru; “Neden dalıyorsunuz kardeşim?” Yanıtı fit olmak, rekor kırmak, sağlıklı olmak, sağlam vücut eyleyip üzerinde sağlam kafa bulundurmak olmayacak, olursa da saçma olacaktır. Çünkü yanıtı genelde hep aynıdır; keyif için…

İkinci basit soru; “Nerede dalıyorsunuz arkadaşım?” Ne Burhan Felek’te, ne Ali Sami Yen’de… Marmara’nın ölçüleri belirlenip, parkur olarak tanımlanmış bir noktasında hiç değil. Çünkü parkurumuz yoktur, dalış noktalarımız vardır ve bunlar zaman, mesafe vb ölçümler için kalibre edilmediği gibi tamamen keyif orijinli seçilir.

İki basit soru ile çok yalın bir gerçeği kavramak mümkün olsa gerek; ne parkuru, ne hedefi ve ne de müsabakası olmayan bir aktivite nasıl bir spor olabilir? Bu nokta çok önemli hatta o derece önemli ki şu an Türkiye’de, altı tarafı deniz ve sualtı hazineleri ile çevrili bu bahtı kara ülkede, dalış turizminden bahsedemememizin en temel nedeni bu yanlış tanımlamadan kaynaklanıyor.

Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu bünyesinde yer alan sualtı hokeyi, sualtı ragbisi, jetski(?), zıpkınla balık avlama gibi branşlardan bir tanesi de aletli dalış… Buyrun çıkın içinden çıkabilirseniz. İyi de kardeşim biz en derine kim dalacak, bir tüple en uzun kim kalacak gibi uğraşlar içinde değiliz ki. Biz spor yapmıyoruz ki. Biz sadece dalıyoruz.

Peki ne çıkar bundan, illa ki bir otoriteye bağlanması gerek diyebilirsiniz, ki ilk bakışta haklı olduğunuz bile düşünebilirsiniz. Ama gelin görün ki sporun federasyonu spor müsabakası düzenler. Dalış endüstrisi kavramı bile bu federasyonun varoluş amacıyla ters düşer. Spor gibi ulvi bir amaçla var olan bir federasyonun dalış endüstrisi gibi bir alanda “ticaret” yapmaya çalışan dalış kuruluşlarına ne kadar katkısı olabilir sizce? Şu kadar; her yıl zamanı geldiğinde harçlarını alır, yetki belgesini verir, her kesilen sertifikadan payına düşeni alır, yılda bir kez sizi bir araya toplar, nasıl hummalı bir çalışma içinde olduklarını anlatır. Ve siz seçiminde oy hakkınız bile olmayan ve hepsinden önemlisi hiçbirisi konunun –yanlış anlaşılmasın, gerçek anlamda, yani hayatını bu işten kazanan- profesyoneli olmayan kadrolarca önlendirildiğiniz bir İŞİ yapmaya çalışırsınız. Hatta bilir misiniz ki biz dalış merkezleri her birimiz neredeyse korsan çalışıyoruz! Bir yönetmeliğimiz bile var mı yok mu, bilen yok! Daha doğrusu yarım yamalak, saçma sapan bir yönetmeliğimiz vardı geçen yıla kadar. Derken özerk federasyonumuz sağolsun bir buçuk yıl çalışıp, yepyeni bir yönerge hazırladı. Daha üzerine tartışıp şuralarını düzeltsek diyemeden yönerge yürürlükten kalktı. Çünkü bir yönerge ile daha üst statüde yer alan bir yönetmeliği kaldırmak mümkün olamadı…

Her işte profesyonellik önemlidir. Gönüllülük ancak sosyal konularda olabilir. Bir endüstri kolunu kalkıp bir spor federasyonuna bağlarsanız şuan içinde bulunduğumuz duruma bile şükreder hale gelmemiz normaldir. Binlerce YTL yatırım yapıp dalış merkezi açıyorsunuz, bir de bakıyorsunuz ki yedi kanka veya hiç olmadı, anne, baba, kayınço, hala, yedi kişi bir araya gelip bir federe spor kulübü kurup, spor kılıfı altında dalış aktivitelerinin tümünü, yarı maliyetle, daha ucuz yetki belgesi harcıyla ve hepsinden önemlisi vergi gibi bir ayrıntıyla da uğraşmadan halledebiliyormuşsunuz. Hatta iki branşta sporcu yetiştirip harç denen meretten tamamen kurtulabiliyormuşsunuz… Haksız rekabetin sözlük anlamına bir bakın bakalım, bu kadar açık mı?

Altı tarafı denizlerle çevrili bir ülkem, altı tarafı denizlerle çevrili bir şehr-i İstabulum ve bir de iman dolu göğsüm gibi serhaddim var diyorsanız dalış endüstrisi tam size göre! Hemen bir merkez açın, üç gün sonra TÜRSAB arasın, sen turizm faaliyeti yapıyorsun, acente olacaksın, buyursun! Siz istediğiniz kadar anlatın, “kardeşim, dalış eğitimi verdiğim adamı suyla buluşturmam lazım, ben turizm acentası değil dalış merkeziyim!”… Hele denizi olmayan bir kentte yaşıyorsanız, hiç durmayın, yetki belgesi için başvurun ve size desinler ki 20 adet dalış tüpünüz, 10 takım ekipmanınız olmalı! Sonra siz istediğiniz kadar anlatın ben Konya ovasında 20 tüpü neyleyeyim diye; yönetmelik öyle diyor!

Ne tarafından tutmaya çalışırsanız elinizde kalan bir iş alanı nasıl olacakta bir endüstri halini alacak? Mısır gibi kültür ve eğitim seviyesi açısından dünyada geride bırakmayı başarabildiğimiz birkaç ülkeden birinin dalış turizmi dendiğinde bin yıl ileride olmasından biraz olsun ders çıkartılamaz mı? Amerika yerli yerinde, keşfedilmesi gerekmiyor. Sadece bakılması, görülmesi, feyz alınması gerekiyor.

Ege’nin karşı kıyısına şöyle bir baksak, sadece göz ucuyla. Dibe vuran balık rezervleri tekrar zenginleşiyor, dalış endüstrisinin önü açılıyor, dünyanın en büyük deniz ticaret filolarından biri Yunan bayrağıyla denizlerde geziyor. Bunlar aynı denizin karşı kıyısında olup bitiyor. Ki bizde deniz bir tane değil, çok…
Uzun yıllar boyunca hayatımı kazandığım reklam işinde çok basit bir yöntem izleriz. Bir firmanın malını firmadan iyi bilmemiz gerekir ki onu sattırabilelim. İşte bunun içinde mal odunda olsa, yatırırız masanın üzerine, Tanrı’nın bir mucizesiymiş gibi hayran hayran bakar, inceler, kimliğini çıkartır, hedef kitlesini belirler, farkını bulur, olmadı farkını yaratırız.

Benzer açıdan dalışa bakarsak ilk yapmamız gereken öncelikle doğru tanımlayarak başlamak olacaktır. Dalış rekreasyonel bir aktivitedir. Aynen otoban kenarında piknik eğleyen, mangal yelleyen yurdum insanının yaptığı gibi, iş ve zorunlu aktiviteler dışında tamamen keyif, eğlence amaçlı aktivitedir.
Bir kaynakta şöyle tanımlanmış;

“Rekreasyon, yenilenme, yeniden yaratılma veya yeniden yapılanma anlamına gelen Latince RECREATIO kelimesinden gelmektedir. Türkçe karşılığı ise yaygın bir şekilde, boş zamanları değerlendirme olarak kullanılmaktadır. Rekreasyon, insanların yaşamlarında yapması zorunlu olan (örneğin yemek, uyumak, çalışmak vb.) durumlar dışında kalan serbest zamanda uygulanan aktivitelerdir. Toplumların kültürel ve ahlaki gelişimi büyük oranda serbest zaman kullanımı şekline bağlıdır. Rekreasyon serbest zamanda yapılır. Rekreasyonla kişi gönüllü olarak ve tamamen kendi arzusu ile katıldığı etkinliklerde bulunur. Rekreasyon faaliyeti kişisel ve toplumsal fayda sağlar…”

Buradan çıkacak olursak yola, yani alakasız sportif dalış yaftasından kurtulduğumuz anda bir spor federasyonuyla ilişkimizin kalmayacağı açık ve nettir. Dolayısıyla federe spor kulübü kılıfı altında haksız rekabet yaratan oluşumların da önünün kesilmesi mümkün olacaktır. Ama daha da önemlisi bu aktivitenin bir endüstri olabilmesi için önü açılacaktır. Çünkü burada bir hayır işi değil ticaret söz konusudur ve bu ticaretin denizle direkt ilişkili olduğu aşikardır. Dolayısıyla dalış kuruluşlarının doğal adresi Deniz Ticaret Odası olmalıdır. Ancak, odalara irat kaydeden birer kaynak olarak değil, dalış endüstrisi başlığının altını doldurabilecek bir vizyon ve hareket planı olan bir meslek komitesi olarak yer almalıdır. Çünkü gerek yurtiçi gerek yurtdışı potansiyelinin belki de yüzde beşini bile kullanamayan bir potansiyelden bahsetmekteyiz. Bir önceki yazımda verdiğim Thistelgorm örneğini hatırlatmak isterim. Bir batık büyük piramitten fazla gelir getirebiliyorsa takkeyi önümüze koyup dünyanın en eski deniz ticaret yolu üzerinde yer alan bu ülkede neler yapılabileceğini düşünmek gerek. Bunu bizim yerimize bir spor federasyonunun yapmasını beklemek abesle iştigal olacaktır, çünkü bu federasyonun varoluşuna aykırıdır.

Yazı her ne kadar sorunlarla şekillenmiş olsa da sorunlar aynı zamanda yol haritasının anahtarı olacaktır. Dolayısıyla sorunlar masaya yatırılmadan, bir yol haritası çizmeden bu yolda pek fazla ilerleme şansımız olmayacaktır. Daha bir de mevzuatlar senfonisi var ki o başka bir yazının konusu olabilir ancak.

Hakan Tiryaki
Dalış Eğitmeni

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !