25 Temmuz 2014 Cuma
– TAMER UTKU- turizmhaberleri.com – Antalya
Araştırmacı Yazar
İKİ ORTA, BİR ŞEKERLİ
Kahvehane kültürü Anadolu da devam etse de büyük kentlerde yok olmuş ve eski kahvehaneler kenar köşe semtlerde tutunmaya çalışıyorlardı. Bir gelenek olsa da sadece erkeklerin toplanıp geyik muhabbetler yaptığı ve hanımların olmadığı bu mekanların, kahve içilebilmesi dışında savunulası bir yanı yok aslında. Ancak bugün ardı ardına açılan kahveci dükkanları imdadımıza yetişiverdi. Artık cadde üzerinde soluklanıp bir kahve molası verilebilecek çok yer var.
Doğru ya da yanlış anlatılanlara göre 1683 II. Viyana Kuşatması son bulduktan ve Osmanlı yeniçerileri çekildikten sonra, Viyanalılar bir köşede, kahve çekirdekleri ile dolu unutulmuş bir torba bulmuşlar. İlk olarak deve yemi sandıkları torbayı yakmak istemişlerse de Türk kültürünü çok yakından tanıyan G. Franz Kolschitzky durumdan haberdar olup çuvala sahiplenmiş. Kolschitzky, Viyanalılara küçük fincanlarda Türk Kahvesi ikram etmiş ve böylece Viyanalılar da kahveyle tanışmış olmuş. Kimi denemelerden sonra süt ve şeker ekleyerek Viyana’nın geleneksel kahve çeşidi olan Melange nin de icat olduğu anlatılır.
Osmanlı nın Viyana kapılarına dayandıktan sonra kahve kültürünün tüm dünyaya buradan yayıldığı rivayet olunur. Muhteşem Süleyman dizisi başta Rusya olmak üzere Balkanlarda çok sevildi. Dizi ile birlikte Türk kahvesini de yeniden ihraç etmiş olduk. Yakın bir tarihte UNESCO nun Somut olmayan Kültürel Miras Listesi ne giren Türk kahvesinin dünyadaki asıl yolculuğu ise sanırım şimdi başlıyor.
Tüm dünyada Türk kahvesi olarak biliniyor. Öğütülüşü, yapılış şekli ve sunuş biçimi ile bir efsane. Ancak birisinin yapıp getirmesi şartı ile ben Türk Kahvesini çok severim. Kalabalık bir ailede büyüdüm. Babamı da sayarsak 4 oğlan çocuktuk biz. Işıklar içinde olsunlar. Kahve bizim evin her yemek sonrası olmaz ise olmaz geleneğiydi.
Her yemek sonrası ortalık toparlanır, bulaşıklar yıkanır ve elinde kahvelerin dizili olduğu tepsi ile annem girerdi odaya. Bu giriş öyle böyle değil, babamın alkışları, bağırışlarından ve hemen ardından salona yayılan kokusundan önce kahvenin geldiğini anlardık biz. Annem hiç üşenmedi, yıllarca adeta bir ritüele dönüşmüş olan bu geleneğimizi sürdürdü.
Babam bu konuda çok kurnazdı..! Kahveyi pişirip de sunanı hep onore ederdi. Sonradan evimize renk katan gelinlerimize aynı nameleri yapmaktan da geri kalmadığı gibi, bir de üstüne üstlük “taze elden, taze kahve ” yakıştırmasını son derece hakim olduğu Türkçesiyle neredeyse melodi kıvamında biraz da abartarak söylerdi. Söylerdi ki bu törene dönüşmüş adet hiç son bulmasın.
Keşkeler ile zaman harcamamam gerektiğini öğreneli çok oldu. Bunu saçları azaldıkça anlıyor insan. Bu nedenle “nerede eski bayramlar ” tadında bir yazı değil bu. Sadece minik bir hatırlatma.
Türk geleneğinde konuklara kahve ikram etmek adettendir. Hoştur. Mistir. Gelenektir. Acıdır. Tatlıdır. Bayram kapımızda, gelen konuklarınıza mis kokulu dumanı üstünde birer kahve ikram edin. Edin ki Türklüğün tu kaka edilmeye çalışıldığı ve tartışılmaya başlandığı günümüzde, kendini bilmez yobazlara inat damaklarda hoş bir tat olsun.
Kaynak: turizmhaberleri.com