——————————————————————————–
Dalış Eğitmeni Yusuf Kayaoğlu ile Atanur Oğuz Işık dostlarımın, güncel yazılarıma konu katkısında bulunmak adına anlattıkları, biz insanların sadece para kazanmak amacıyla, canlı türüne, nasıl bir mezalim, hatta soykırım uyguladığımızı beynime adeta çaktı.
——————————————————————————–
Bazı durumlara tanık olduğumuzda denir ya; İnsanlığımdan utandım diye…
Ben dinlediklerimden sonra gerçekten insanlığımdan utandım.
‘Senin bu soykırımda payın mı var’ dediğinizi duydum!
Evet var.
Sizin kendi payınız yok mu sanıyorsunuz? Şaşıracaksınız ama yüzde 99 ihtimalle sizinde payınız var.
Sirklere gitmişseniz…
Havuzlu sirklere gitmişseniz…
Hatta sokakta dansçı ayı bile seyretmişseniz. Ayıcının ‘hamamda karılar nasıl bayılır’ komutuna gülmüşseniz…
Kıvırtmak yok. Siz de soykırıma destek vermişsiniz demektir.
Dostlarım denizci olduğundan, bana bu soykırımın deniz kısmını anlattılar. Hani Yunus Peygamberi sırtına alıp hayatını kurtardığı rivayet oluna sevimli memeli yunusların trajedilerini anlattılar.
Hiç tartışma götürmezdir ki denizlerin en sevimli canlıları denildiğinde insanların aklına gelen ilk canlı yunustur. Denizcilerin yol göstericileri, insanların her zaman gördüklerinde heyecanlandıkları mutlu oldukları bir memelidir yunus. Çoğu kişinin bildiğinin aksine yunus bir balık değil, deniz memelisidir. Bizler gibi akciğerleri vardır, bizler gibi doğururlar ve yavrularını emzirirler. Her şeyin ötesinde insanlardan bile çok sıkı aile bağları ve iletişim yetenekleri vardır.
İnsanlar uzun yıllardır yunuslarla birlikte yüzmek için büyük heyecan duyarlar, onların o gülümser gibi görünen yüzlerini daha yakından görmek isterler. Ancak insanları bu masumane gibi duran istekleri ne yazık ki onların hayatlarını kaybetmelerine neden olmaktadır. Ve doğal yüz şekillerinden kaynaklanan o gülümsemeleri onlara son nefeslerini verdirmektedir.
Bakın insanların o masum istekleri yunusların hayatlarında nelere mal oluyor. Gösteri havuzlarına ve terapi adı altındaki ticarethanelere yunus tedariki Japonya’daki bir köyden sağlanıyor. Her yıl acımasız kovalamaca sonunda denizlerden ve çok güçlü sosyal bağlarının olduğu ailelerinden çalınan binlerce yunusun çoğu daha o onda şoktan, travmalardan ölüyor. Beğenilmeyip geri atılan yunusların da çoğu şok yüzünden boğularak ya da ciğerlerine su dolması yüzünden zatürree olarak ölüyor.
Tüm dünyadan gelen yunus eğitmenleri bu yunuslardan beğendiklerini tanesi 150.000 dolara varan fiyatlarla satın alıyorlar. Peki, alınmayanlara ne oluyor biliyor musunuz? Kuyruklarından bağlanarak hemen bir yan koya götürülüp kanlı bir katliam ile öldürülüp parçalara ayrılıyorlar ve yunus eti olarak piyasaya sürülüyorlar.
Çok gelişmiş aile bağları olan yunusların ailelerden koparılmalarının geride kalan sosyal grubu nasıl bir şekilde etkilediği ise çoğu kez göz ardı ediliyor.
Özgür dünyada çok hızlı hareket edebilme ve bu özelliği ile kısa sürede çok uzun yollar kat edebilme yeteneğine sahip olan yunuslar, yeteri kadar büyük söylemlerinin arkasındaki ufacık havuzlara hapsediliyorlar. Birçoğu deniz suyundan yoksun, yapay olarak tuzlandırılmış havuzlarda ölü balık yemeyi öğreniyorlar…
Doğal yaşamlarında sahip olmadıkları bu alışkanlık yüzünden birçoğu kusuyor, yeterli beslenemiyor ve bu yüzden hayatını kaybediyor. Hapis hayatına başlayan yunusların yüzde 50’si ilk 90 gün içinde ölüyorlar. Hayatta kalmayı başaranlar ise bir avuç balık için kendilerini oraya hapsedenler paralar kazansın diye insanları eğlendirmeye mahkum ediliyor.
Doğal hayatından koparılan, esaret altına alınmaya çalışılan, psikolojisi ve sağlığı bozulan bir canlının nasıl bir eziyet çektiğini bir düşünün. Terapi adı altındaki uygulamaların sadece para kazanmak için bir aldatmaca olduğunu fark edin. Esaret altındaki, psikolojisi bozulmuş bir canlının kimseye fayda sağlayamayacağı gibi ayrıca oldukça da tehlikeli olabileceği kaçınılmaz bir gerçektir.
Ve bu gösterileri izlemeye götürülen çocukların, yunusların esaret altında yaptıkları gösterileri izleyip alkışlarken, doğaya ve insana saygılı bir birey olarak büyüyebileceklerini, doğanın yok oluşu karşısında dimdik ayakta durabilecek birer birey olabileceklerini düşünmek sadece bir hayaldir.
Toplumsal ses, çok büyük bir orkestradaki her bir müzik aleti gibidir. Hepimizin bireysel olarak çıkartacağı ses, mükemmel bir senfoniye dönüşecektir. Ve bu vahşeti durduracaktır.
Tepkinizi gösterin!..
Yunusları tutsakken değil özgürken görün…
Yoksa siz de soykırıma yardım ve yataklık ediyorsunuz demektir.
yazan :Osman GÜRÇAY
Kaynak: Kent Gazetesi