Dalış ve kadın konulu bir yazı yazmam istendiğinde aklıma ilk gelen pembe maskem ve şnorkelim oldu. Dalış ekipmanının içinde ben kadınım demiş oluyorum sanırım bu şekilde.
Aletli dalışta cinsiyetin performansı etkilediğini düşünmüyorum. Suyun altında ağırlık sorunu ortadan kalktığı, palet çırpıp yarış da yapmadığımıza göre kadın olmanın bir dezavantajı olmuyor. Bayanları daha çok dalış öncesi, hazırlık süreci zorlayabiliyor fakat tecrübe ile her zorluğa bir çözüm buluyoruz. Ağır malzemelerin taşınması başlangıçta bana da zor gelmişti, artık tekerlekti çantalarım var ve dalış merkezi seçerken ya direk teknede kuşanıp suya atlanan ya da bot ile gidilecekse kıyıya çok yakında kuşanılıp bota binilecek şekilde sistemini kuran merkezleri tercih ediyorum. Ağırlıkları sırtladıktan sonra yukarıdan kıyıya bir sürü merdiven ile inilip çıkılan merkezlere gitmiyorum. Yine ilk başladığım yıllarda, kimseyi tanımazken, karşılaştığım bir zorluk da erkek egemen bu sporda çoğu zaman grupta tek kadın olmam ve buddy dağılımları yapılırken bana denk gelen erkek arkadaşın yüzündeki memnuniyetsizlik ifadesi oluyordu. Kadınların bir aksilik durumunda kendilerine yardımcı olamayacağına dair bir ön yargıları var maalesef. Ya da kadınların kendileri kadar iyi olamayacağını ve bir sorun çıkaracağını düşünüyorlar. Fakat bunlar ufak tefek ayrıntılar ve zamanla üstesinden geliniyor, dalış performansı cinsiyetten çok tecrübe ile alakalı.
Kendi dalış hayatımdan bahsedeyim. Ben öğrencilik yıllarımda çok sosyaldim. Bir çok hobim vardı. Dans, tenis, resim kurslarına gittim ama ilk deneme dalışımı yaptığım gün ‘işte bu’ dedim. Dalışta beni cezbedecek her şey vardı. Doğada olmak, seyahat, keşfetme ve özgürlük duygusu. Deneme dalışı sonrası hemen birinci ve ikinci yıldız brövelerimi aldım ve oğlumu dünyaya getirdiğim dönem hariç 21 yıldır dalıyorum. Bazen arkadaşlarım ‘ hala bıkmadın mı?’ diye soruyorlar. Bıkmak bir tarafa, düzenli tuttuğum dalış kayıt defterime baktığımda her sene bir öncekinden daha çok dalış yaptığımı görüyorum. Bu artık benim için bir tutku. Sağlığım izin verdiği sürece de hayatım boyunca dalmayı düşünüyorum. Özellikle fotoğraf çekmeye başladıktan sonra daha çok keyif almaya başladım. Önceleri sualtını bu kadar tanımıyordum. Fotoğraf çekmeye başladıktan sonra daha dikkatli bakmaya, hiç görmediğim küçük canlıları görmeye ve tanımaya başladım. Özellikle iyi fotoğrafçılar ile dalmayı çok seviyorum. Bana ne olduğunu bilmediğim küçük bir obje gösteriyorlar, makro lens ile yaklaşıp fotoğrafını çektiğimde muazzam bir canlı olduğunu görüyorum. Sonraki dalışlarımda ben de onu görür ve tanır hale geliyorum. Sualtında öyle enteresan yaşam formları ve rengarenk ilginç canlılar var ki keşfetmekle bitecek gibi değil sanki.
İzmir’de yaşadığım için çok şanslıyım. Civarda 1- 1,5 saatte ulaşabileceğim bir çok dalış noktası var. Sabah çıkıp, iki dalış yapıp, akşam yemeğinden önce evimde oluyorum. Dalışı benim için diğer hobilerimden ayıran bir diğer sebepte tamamen dünya değiştiriyor olmamız. Alıştığımız seslerden, eşyalardan, yüzlerden, sorunlardan tamamen soyutlanıp bambaşka bir düzeni, ve ritmi olan o dünyaya misafir olmamız. Bu çok rahatlatıcı ve ruhen çok dinlendirici bir süreç oluyor. Sonrasında tekrar büyük şehrin trafiğine çıktığımda her seferinde kendimize ne kadar gereksiz telaşeli bir hayat kurduğumuzu düşünüyorum.
Açık konuşmak gerekirse bir yanım, bu güzel duyguları herkesin yaşaması, o güzellikleri görmesi için herkesi dalmaya davet ediyor. Diğer yanım, gittiği her yere zarar veren insanların fazlaca sualtına inerek orayı da mahvetmelerinden korkarak aman ben size fotoğraflarını getiririm, siz inmeyin demek istiyor
İstem Guten
istemguten@gmail.com