02 Ağustos 2014 Cumartesi
– ŞEHMUS KARTAL- turizmhaberleri.com/ Batman
Kültür Uzmanı-Araştırmacı Yazar
HASANKEYF AĞLAMAYA DEĞER…
Dünya uygarlığı içinde yer alan en eski medeniyetlerin tümü akarsular, göller ve deniz sahillerinde kurulduğunu ve buraların insanlık için ilk yerleşim yeri olduğunu hep söyleriz. Çünkü insan yaşamında temel ihtiyaç olarak suyun ön plana çıktığı bir gerçektir. Bu gerçek ilk insandan başlayarak günümüze kadar geldiği konusunda da hiçbir şüphe yoktur. Akarsular konusunda bölgenizin geçmişten gelen bir zenginliğe sahip olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu akarsular kıyısında da çok zengin bir tarihi dokunun var olduğunu öteden beri yazıp söylemekteyiz.
Nehirler boyunca eski medeniyetlerin kalıntıları, yıkık ve sağlam köprüler, hanlar, medreseler, kilise kalıntıları, mağara konutlar ve daha birçok insan barınmasına yaşamasına ve erzak depolamasına yarayan çok değişik mekan ve meskenlerin kalıntıları, izleri bu nehirler kıyısında bulunmaktadır. Bu önemli noktalarda kurulan bunca medeniyetleri vücuda getiren eski insanlar acaba bu eserleri için gelecekte ve günümüzde barajların bir tehdit olabileceğini hiç düşündüler mi? Sanmıyorum. Eğer böyle bir düşünce eski insanların belleğinde olabilseydi bu medeniyetleri nehirlerden ve akarsulardan biraz uzakta kuracaklardı.
Bugün Mezopotamya bölgesinin önemli bir parçası olan yöremizin neresine bir kazma vurursanız mutlaka ucu eski bir tarihi esere değecektir. İşte bizler böyle bir tarihi zenginlik içinde doğduk büyüdük ve yaşamımızı yıllardan beri bu efsunlu güzellikler içinde sürdürüyoruz. Peki, böylesi otantik bir yaşam tarzı size bıkkınlık vermiyor mu diye bir soru sorarsanız hemen cevabını verebilirim. Hayır, bu yaşam tarzı kesinlikle insana bıkkınlık vermiyor.
Çünkü öteden beri bu tarihi zenginlik içinde yaşayan insanların mayası bu topraklarla yoğrulmuştur. Asaletinden kaynaklanan soy kökeni bu topraklarda filizlenmiş ve dal budak salmıştır. Bundan dolayıdır ki bu yöreden bu tarihi zenginlikten uzun süreli ayrılmanın hasretlik ve özlem adına mümkün değildir. Bundan dolayı bu konuda önemli bir örnek olarak karşımızda duran ve Dicle Vadisinin en önemli yerleşim birimi olan Hasankeyf antik kentindeki yaşama duyulan özlemi sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü Hasankeyf’teki yaşantıya en çok özlem ve hasretlik duyan benim.
Evet, aradan ne kadar yıllar geçerse geçsin, zaman bir su misali ne kadar akıp geçerse geçsin Hasankeyf’in söz konusu olduğu ve benim de bulunduğum her platformda gerçekten duygularıma hakim olamıyorum ve adeta sözün bittiği yerde misali bir tavır içinde söz söyleyecek gücü bulamıyorum kendimde. Kelimeler boğazımda düğümleniyor farklı bir ruh hali içinde olduğum yerde kalıyorum adeta. Geçen hafta Hasankeyf’le ilgili düzenlenen bir panele konuşmacı olarak katıldım. Bu konuda Hasankeyf’in detaylarına inerek tam 7 sayfalık bir metin hazırladım. Ayrıca CD’ye yüklediğim 10 dakikalık görüntü ile birlikte panele katıldım. 4 Panelist olarak yaklaşık 600 kişiye Hasankeyf’in tarihi dokusunu, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası kapsamındaki yasal dokunulmazlığını, 1. derecede Sit alanı olması nedeniyle Hukuki açıdan bu dokunulmazlığının nasıl atlatılacağı anlatıldı.
Konuşma sırası bana geldiğinde, önce elimdeki CD’de kayıtlı olan görüntüyü seyircilere izlettim. CD’yi izledikten sonra konuşmama başlarken birdenbire kelimeler boğazıma düğümlendi, gözlerim yaşardı ve gözlerimden süzülen iki damla yaş yanaklarımın üzerinde yavaş yavaş inmeye başladı. Bütün seyirciler pür dikkat benim içinde bulunduğum bu dramatik durum karşısında sessizlik içinde beklemeye başladılar. Ön sıralarda oturan birçok seyirci de bana tempo tutarak ağlamaya başladılar. Kimbilir Hasankeyf’e olan bu duygusallığım dedemden babama ve babamdan da bana geçen mayanın Hasankeyf toprağıyla yoğrulmuş olmasından kaynaklanıyor diyorum. Çünkü kökleri derinlerde olan sülalemin ilk bağlantı yeri Hasankeyf’tir.
Babam dahil olmak üzere bütün dedelerimin mezarı da bu antik kentte bulunmaktadır. Baraj göl suları yükselmeye başlayınca bütün bu tarihi mezarlıklar sular altında kalacaktır. Yılda 2 kez bayram arifelerinde ziyaretlerine gittiğim babam ve dedelerimin mezarları da baraj nedeniyle sular altında kalarak yok olacaktır.
Konuşmama başlarken tam da bu noktada konuyu hatırladığım için gözyaşlarıma hakim olamadım ve için için ağlayarak bana ayrılan sürede konuşmamı bitirdim. Bundan dolayı bendeki Hasankeyf’e olan bağlılık ve bu kente karşı olan sürekli özlem duyma hissi işte bu şekilde açıklanabiliyor. Çünkü ister istemez bir yeri doğal güzelliği ve tarihi zenginliğiyle birlikte bir bütün olarak baraja feda ederseniz ve hiçbir alternatifi dikkate almadan sonsuza dek yeryüzünden silip kaybederseniz elbette ki kaybolacak bu yerin ağlayanı çok olur bu memlekette.
2014 yılını yarıladığımız şu günlerde geçmiş yıllarda olduğu gibi yine herkes Hasankeyf’i konuştu ve galiba baraj gölü yükselmeye başlayıncaya kadar da Hasankeyf hep konuşulmaya devam edilecektir. Ilısu Barajından etkilenecek en önemli tarihi ören yeri olarak bilinen ve bundan dolayı da insanların çoğunlukta konuştuğu Hasankeyf bu yılda yazılı ve görsel basında yerini alarak çok yazılıp çizilecektir. İnsanların Hasankeyf’e olan bu ilgisi özellikle 2014 yılının ilk yarısında artış göstererek adeta zirve yaptı. Yerel ve ulusal bazda yayın yapan görsel ve yazılı medyamızda hemen her hafta Hasankeyf’le ilgili haberlerle karşılaştık. Bazen manşet şeklinde, bazen de ara sayfalardaki haberlerde veya köşe yazılarında değişik görüş açısı ve değişik fikir anlayışıyla Hasankeyf gerçeği dile getirilerek gündem oluşturuldu.
Değerli dostlar, bir ay aradan sonra bir kez daha Hasankeyf Antik Kentinde bulunuyoruz. Hasankeyf bizim için bu anlamda çok önemli bir konumda bulunmaktadır. Çünkü tarihte ilk defa meydana getirilmiş olan mağara medeniyetinin ilk başlangıç yeri olan Hasankeyf bu özelliğiyle Sümer’lerin, Asur’ların ve Babil’lerin mağara devri kültürlerinde başkentlik yaptığı bir gerçektir. Ayrıca insanlığın Mezopotamya’dan türediği ve buradan yeryüzüne yayıldığı, insanın ilk atasının Anavatanı Mezopotamya olduğu bilinmektedir. İşte Mezopotamya topraklarını sulayarak geçen Dicle Nehri gibi kutsal bir akarsuyun bağrından çıkmış olan Hasankeyf, bu antik özelliğiyle baraja feda edilmemelidir. Aksi takdirde benim gibi ağlayanı çok olacaktır.
Hoşça kalınız.
Kaynak: turizmhaberleri.com