REKRASYONEL DALIŞ PROFESYONELLERİ ya da TİCARİ DALIŞ MERKEZLERİ

26 Haziran 2012 tarihinde sualtı yazılarımı derlediğim blogumda Ticari Dalış Merkezleri’nin “7 Kocalı Hürmüz” olduğundan dem vurmuş, gerekli gereksiz her türlü resmi kurumun denetimi ve vesayeti altında olmasından şikayet etmiş ve çıkış yolunun ancak ve ancak “Rekrasyonel Dalış Profesyonelleri Meslek Odası”nın kurulmasından geçebileceğini iddia etmiştim. O günden beridir de sualtına emek vermiş kimselerle yüzyüze, yanyana geldiğimde bu konulardan bahseder, şikayet eder olmuşumdur.

İlginçtir ki, bu süre zarfında bu konularda sohbet etme fırsatı bulamadığım bir grup meslektaşımız muazzam, hatta tarihi nitelikte bir adım atmışlar ve haklarımızı aramak adına çok önemli bir girişimde bulunmuşlardır. Ticari Dalış Merkezleri Birliği (ve sonrasında Derneği) kurulmuştur.

Bu konuya ilerleyen satırlarda daha fazla değineceğim; ancak evvela, önceki yazımda eksikliğini hissettiğim birkaç hususa değinmek istiyorum.

Hemen bir tanımın altını çizelim ki yanlış anlaşmalara mahal vermeyelim;

Tacir; ticari bir işi sürekli olarak yapan ve onu meslek edinen, bu faaliyeti bir düzen içerisinde meslek ve sanatının gereklerine göre yapan gerçek veya tüzel kişilerdir.

Ayrıca ticari işletmeler 5174 sayılı Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği İle Odalar Ve Borsalar Kanunu’nun 9. Maddesi gereği bir meslek odasına kaydolması zorunludur. Bu maddenin sondan bir önceki fıkrasında şu ifade de yer almaktadır;

“Odalara kaydı zorunlu olan gerçek ve tüzel kişilerle bunların şubeleri, kamu kurumu niteliğindeki başka meslek kuruluşlarına, birlik ve teşekküllere üye olmaya ve aidat ödemeye mecbur tutulamaz.”

Şimdi gelelim asıl konumuza;

Birisi gitse ve Nike firmasının CEO’suna “arkadaş senin Türkiye Atletizm Federasyonu’na kaydolman, onun göstereceği doğrultuda çalışmalarını yürütmen gereklidir ve oy kullanamayacağın bu federasyon seni denetleyecektir” dese, CEO’nun neresiyle güleceğini tahmin edeceksinizdir. Haydi örnekleri çoğaltalım, TOFAŞ, Türkiye Motor Sporları Federasyonu’na, Karacabey’de yarış atı yetiştiren çiftlikler Türkiye Binicilik Federasyonu’na, dart ve bowling oynatılan publar ve benzeri mekanlar TBBDF’na, Boeing’in Hava Sporları Federasyonu’na, Jackie Chen’in de Karate Federasyonu’na kaydolması ya da yetki belgesi alma mecburiyeti gerçekten mizahi nitelikte örneklerdir.

Ancak hemen eklemeliyim ki hiç de komik olmayan başka örnekler de var; örneğin TSSF’nin yetki alanındaki jet ski ve su kayağı faaliyetlerini ticari olarak yürütmekte olan hemen tüm otellerde ve plajlarda mevcut su sporları şirketleri, federasyondan yetki belgesi almak zorunda değildir. Bunlar sadece Turizm Bakanlığı’nın yetkilendirme ve denetimine tabidir.

Bir ticari kimlik altında ya da münferiden serbest dalış ve zıpkınla balık avlama konunda hizmet satan kimseler de federasyondan yetki belgesi almadan işlerini yürütebilmektedir. Bunlar ise hiçbir kurum veya kuruluşa tabi değildir. Elbette sportif faaliyetlere sporcu/yarışmacı yetiştiren Spor Kulüpleri hariç tutalım.

Cankurtarma Merkezleri’nin neden ve nasıl TSSF’nin yetkilendirmesine girdiğini burada tartışmaya girmeyeceğim. Çok kaynak var, başka bir yazıda ele alabiliriz.

HİÇBİR ŞEKİLDE SPORTİF MÜSABAKALARA KATILMAYAN ve SPORCU YETİŞTİRMEYEN, amacı sadece eğlence/dinlence (rekrasyonel) amaçla aletli dalış faaliyetleri yürütmek, bu alanda ürün ve hizmet vermekte olan Ticari Dalış Merkezleri’nin, bir Spor Federasyonu’ndan yetki belgesi alarak çalışmak zorunda bırakılan dünyanın (sanırım) yegane ülkesi Türkiye’dir.

Burada biraz da sportif dalış ve rekrasyonel dalış kavramlarını tartışmak istiyorum. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin “bu spordur” dediği aktiviteler sportif federasyonlarca düzenlenmek zorundadır. Bu kapsamda değerlendirilecek her spor dalı olimpiyatlarda yer almamaktadır. IOC (International Olympics Committee) tarafından “bu spordur” olarak tanımlanan sualtı sporları, olimpiyatlarda yer almamakla beraber Dünya Oyunları (World Games) denilen uluslararası bir organizasyonda vardır. Bu kapsamda yer alan tüm sportif aktiviteler sadece paletli yüzme, sualtı hokeyi, sualtı ragbisi, sualtında hedef vurma, serbest dalış, zıpkınla balıkavı vb. nefes tutmalı sporlardan müteşekkil değildir.

“Sport Diving – Competitive Scuba” adıyla anılan sportif aletli dalış aktiviteleri 1990’ların sonunda İspanya’da geliştirilmiş ve halen Avrupa’da sürdürülmektedir. Bireysel ve takım halinde yapılan müsabakalarda, aletli dalış ekipmanlarıyla bir takım zamana karşı ya da karmaşık beceri ya da görevlerin yerine getirilmesi şeklinde faaliyetler yapılmaktadır. Yarışmalar HAVUZ ortamında yapılmaktadır.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, rekrasyonel dalış aktiviteleri yürüten Ticari Dalış Merkezleri’nin sporla uğraşmadıkları barizdir, faaliyetleri müsabakalarla değerlendirilmez ve işbu halde bir spor federasyonu tarafından denetleniyor ve yetkilendiriliyor olması ABESLE İŞTİGALDİR.

Peki TSSF, Ticari Dalış Merkezleri üzerindeki bu yetkisini nereden almaktadır? 23.11.2006 tarih ve 26355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olan TSSF Ana Statüsü’nün federasyonun görevlerini tanımlayan 6. Maddesinin (m) fıkrasında şu ifade yer almaktadır;

“Yurt içinde açılmış ve açılacak olan kulüpler, turistik, ticari ve sportif amaçlı dalış merkezleri, cankurtarma ve ilkyardım eğitim merkezleri ile su sporları merkezlerinin çalışabilmeleri için gerekli kuralları düzenlemek, talimat hazırlamak, denetlemelerini yapmak, çalışmaları için yetki belgesi vermek”

Yukarıdaki yasal düzenlemeden açıkça anlaşılacağı üzere TSSF’nin Ticari Dalış Merkezleri üzerindeki yaptırımı su götürmez bir gerçektir. Peki, bu noktaya nasıl gelinmiştir? Aslında gelinmemiştir. Bu durum ilk baştan beri böyleymiş. Zira, 1984 yılında SCSPF (federasyonun eski adı Sualtı Sporları, Cankurtarma, Sukayağı ve Paletli Yüzme Federasyonu idi) kurulduğunda o zamanlar Ticari Dalış Merkezleri yokmuş. Genellikle spor kulüpleri balıkadam yetiştirirmiş. 1980’li yılların ikinci yarısında, hatta sonlarına doğru ilk işletmeler kurulmaya başlamış. Marmaris ve Bodrum’da kurulan bu işletmeler akredite olmaktan çok eğitmenlik belgesi alabilmek adına kendi istekleri doğrultusunda SCSPF’nin yetkisini kabul etmişler ve bu çatının altına girmişler.

Aslına bakılacak olursa, federasyon ile Ticari Dalış Merkezleri arasındaki ilişki 2008 yılındaki mevzuatta yapılan değişikliklere kadar çok da gergin değildi. Bu durum, o dönemlerde federasyonun CMAS eğitimleri verilmesini, CMAS eğitmenlerinin bulundurulmasını ve rehber dalgıç düzenlemelerini zorunlu tutmamaktaydı. Farklı eğitim sistemlerinden gelen dalış lideri seviyesindeki dalıcılar rehber, eğitmenleri de dalış merkezi işletmeye yetkili kabul ediliyorlardı. Dalıcılar da istedikleri eğitim dizgesinden bröve alarak dalabiliyorlardı. 10.08.2009 tarihinde 26993 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olan Donanımlı Dalış Yönetmeliği’nde gelen düzenlemelerle bırakın eğitmen ve rehberleri, başka eğitim sistemlerinden bröve almış sıradan dalıcılar bile TSSF/CMAS belgeli dalgıçlarla birlikte dalmaya ya da Dalış İzin Kimliği almaya zorlanmaktadır. Aksi taktirde cezai müeyyideler uygulanmaktadır. Birkaç yıldan beri yaşanmakta olan ve bugünlerin de altyapısını oluşturan tartışmalar esasen bu gerekçelere dayanmaktadır.

Zaten, yukarıdaki açıklamaları ve gerekçeleri elbette ki akl-ı selim her insan, hatta federasyon yetkilileri bile bilmektedirler. Federasyonun ticari dalış merkezleri üzerindeki erk ve yetkisini elinde tutmak istemesi ise ŞAHSİ KANAATİMCE tamamen akçeli konularla açıklanabilir. Hesap açık ve nettir;

04.01.2013 tarih ve 23:00 itibarıyla TSSF’nin resmi web sitesinde yayınlanmakta olan Yetkili Dalış Merkezleri’nin sayısı 268’dir. (Bu rakam yetki belgelerini an itibarıyla yenilememiş olan bazı dalış merkezlerini içermemektedir, sezon öncesinde bunlar da bir şekilde yenilediğinde sayıları 300-350’yi bulacağını tahmin ediyorum).

Yetki Belgesi Harcı 1,100.- TL (Kulüp, Üniversite Toplulukları 800.- TL, ortalama 1,000.- TL alalım)

268 x 1,000 = 268,000.- TL/yıl

Her dalış merkezinde en az 1 eğitmen ve 1 adet de rehber dalgıç bulundurulması zorunlu. Her biri için 250.- TL yıllık harç ödenmek zorundadır.

268 x 2 x 250 = 134,000.- TL/yıl

Toplam 402,000.- TL’den fazla bir gelir HER YIL yetki belgesi ve harçlardan gelmektedir. Büyük şehrilerdeki pek çok dalış merkezi ve iş hacmi yüksek her dalış merkezi bünyesinde birden fazla eğitmen ve rehber barındırmak zorunda kalmaktadır. Bu halde, harç gelirlerinin burada hesaplanandan kat kat daha fazla olacağı aşikardır.

Bunlara ek olarak CMAS/TSSF harici bir dizgeden bröve almış dalıcılar için Dalış İzin Kimliği adında bir kimlik satılmaktadır. Geçen seneye kadar 130.- TL’den satılan bu kimlik her nasıl olduysa geçtiğimiz aralık ayı içinde 30.- TL’ye indirilmiştir. Bugüne kadar kaç adet verilmiş ve kaç lira gelir elde edilmiştir bilemiyorum. Cankurtarma merkezlerinden de benzer gelirler elde edildiği ifade edilmektedir.

Kulislerde dönen dedikodularda TSSF’nin toplam bütçesinin milyon TL’lerle ifade edildiği anlaşılmaktadır. Bu bütçenin büyük bir kısmının Ticari Dalış Merkezleri’nden elde edildiği su götürmez bir gerçektir. Kayıtlara geçmesi açısından tekrar dile getirmem gerekiyor ki, bu dalış merkezlerinin TSSF yönetimi seçimlerinde ve genel kurulunda birkaç bölgesel temsilci haricinde, HERHANGİ BİR OY HAKKI BULUNMAMAKTADIR!!!

Hesap göstermektedir ki, gelirlerinin ÇOK BÜYÜK bir kısımını, sesini soluğunu çıkaramadan, zorunlu olarak ödeyen dalış merkezlerinden elde eden federasyon, altın yumurtlayan tavuğu elinden kaçırmak istememektedir. Bunların dışında gösterilen gerekçeler, kamu vicdanında yer bulamamış ve safsata olarak değerlendirilmektedir.

Dikkat edilecek olursa TSSF’nin CMAS eğitim dizgesinde yetiştirilecek dalıcı ve eğitmen eğitimlerinden, bunların bilgi formu ve eğitim materyallerinden, sınavlarından elde edilen gelirlere hiçbir itirazım yoktur. Malesef temin edilen eğitim materyallerinin içerik ve baskı kalitesi çok düşüktür. TSSF tarafından ülkemizde temsil edilen CMAS dizgesi eğitmenlerinin ve eğitim dizgesinin uygulanmasına yönelik süreçlerin (tercihen maliyet getirmeyen) denetimi de gereklidir. Spor müsabakaları için sporcu, hakem vs. yetiştirilmesinden elde edilecek gelirlere de bir sözüm yoktur. GSGM’den tüm federasyonlar gibi TSSF’ye de tahsis edilen bir miktar harcırahın edinimi ve kullanımı zaten yasaldır. Ancak yetki belgesi ve eğitmen/rehber harcı olarak alınan ve ne işe yaradıkları tam olarak anlaşılmayan rehber dalıcı (yakında Zaytung’da görebiliriz) eğitimlerinden alınan astronomik bedelleri anlamak imkansızdır.

Hemen bu noktada, Ticari Dalış Merkezleri’nin yakın tarihlerde neler çektiğine tanık olan eski bir haberi de sizlerle paylaşmak istiyorum; 16 Nisan 2004 tarihli bir gazete haberinin başlığı “Dalış merkezleri paylaşılamıyor!” şeklinde… Tıklayın….

Devam edelim ve toparlayalım…

Bugünlerde çokça tartışılan ve gündemde bir süre daha yer tutacağını düşündüğüm davalar ve sürtüşmeler, aslında bugün artık kaçınılmaz hale gelmiş olan ve sektörümüzün ve mesleğimizin geleceğini belirleyecek olan bir MESLEK ODASI kurulması zorunluluğunun sadece tali unsurlarıdır. Ticari Dalış Merkezleri Derneği, mevcut konularla mücadele süreçlerini yürütürken bir yandan da rekrasyonel dalış profesyonellerinin (dalış merkezi yöneticisi, dalış eğitmeni ya da dalış lideri olabilir) emeklerine sahip çıkacak şekilde bir meslek odası kurma ya da Deniz Ticaret Odası bünyesindeki Suüstü ve Sualtı Deniz Sporları Faaliyetleri başlığıyla anılan Meslek Komitesi’nde daha aktif bir rol oynama misyonunu üstlenmelidir.

Bir rekrasyonel dalış profesyoneli olarak benim ve bu oluşumu destekleyenlerin beklentisi budur. İnanıyorum ki; bu oluşum öncelikle önündeki engelleri aşacak ve daha sonra 350’den fazla destekçisinin beklentisini yerine getirecek adımları atacaktır.

Dileriz öyle olsun…

Yener Çeltikçi
Tel:+90-532-597 73 86
E-Mail: yener@fraterna.com
04.01.2013

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !