05 Aralık 2014 Cuma
– OLAY SALCAN- turizmhaberleri.com/ ANKARA
DÜNYA KAZAN BEN KEPÇE
BALKAN GEZİSİ: KARADAĞ (MONTENEGRO)
Karadağ, isminden de anlaşılacağı üzere dağlarla kapılı bir ülke. Karadağ’a girdiğimizi hemen bu dağlardan anlayabiliyoruz. Yüzölçümü olarak Türkiye’nin bir ili kadar küçük olan bu ülkenin doğal ve tarihi zenginlikleri çok fazla ve hepsi de görülmeye değer. Kıvrıla kıvrıla giden yolumuzun iki tarafı da dağlarla ve yemyeşil sık ormanlarla çevrili. Ancak biliyoruz ki sonunda denize ulaşacağız. Güzellikleri ve pırıl pırıl denizi ile tarih boyu insanları büyülemiş ve turizm açısından bir cazibe merkezi olmuş Adriyatik Denizi’ne.
BUDVA
Budva, güzel Karadag’a yakışır şirinlikte bir tatil kasabası. Son zamanlarda zenginlerin kaçamaklar yapmak için tercih ettikleri ve popülerliği gittikçe artan bir yöre. Bunu şehirde dolaşan insanlardan ve marinasında bulunan lüks teknelerden anlamak mümkün.
Eski Şehir (Stari Bar), gezilmeye ve görülmeye değer bir bölge. Burada da Kotor’daki gibi taş binaların etrafında sıralandığı kıvrıla kıvrıla, labirent gibi sokaklarda dolaşmak keyif verici. Birbirinden güzel yapılar, kıvırılıp akan sokaklar ve sokaklara, meydanlara renk katan binaları ile Stari Bar, insana çok sempatik geliyor. Kotor ve Budva’nın bu tarihi zenginliklerini görünce ister istemez eski zamanlarda yaşamış olmanın dayanılmaz cazibesine kapılmaktan kendimizi alamıyoruz.
Güneşli ve sıcak bir gün olmasına rağmen dar sokaklardaki serinlikte rahat rahat dolaşıyoruz. Gezmeyi bitirip marina tarafından eski şehri terk ettiğimizde, marina kenarındaki kafelerden birinde serin içeceğimizi alırken Adriyatik’in bu güzelliklerinin tadını çıkarmaya çalışıyoruz.
KOTOR
Uğrayacağımız yer Kotor. Sonunda denizi görüyoruz. Nedendir bilinmez denizi görünce herkeste bir enerji oluşuyor. Birisinin deniz göründü demesi bile yetiyor. Uyuyanlar uyanıyor, konuşanlar susuyor ve herkes denize bakıyor. Denizin verdiği olumlu havayı aracın içerisinde hemen hissediyoruz. Kotor, etrafı dik dağlarla çevrili, yeşilden nasibini almış şirin bir liman şehri görünümünde. Deniz, yeşillik ve dağların beraberliği Kotor’a son derece güzel bir hava veriyor. Saklı bir cennet gibi. Doğa Kotor’u sanki gözlerden gizlemiş. Kotor, hemen Adriyatik Denizi’nin kenarında, denize açık bir şehir değil. deniz kıvrıla kıvrıla içeri giriyor ve en ucunda da Kotor bulunuyor. Çok korunaklı bir körfez olmasından dolayı da deniz, ipek bir çarşaf görünümünde. Buraya bakınca neden bu kadar üne kavuştuğunu da anlamak mümkün.
İnsanın Kotor’a içi ısınıyor.
Kotor’da görülecek en güzel yer, hiç şüphesiz denizin hemen kenarındaki kale. Bu kaleye deniz tarafındaki kapısından giriyoruz. 16. yy’da yapılmış kapının kemer kısmının üzerinde bulunan Venedik Aslanı ve en üst kısımdaki büyükçe, kabartma yapılmış Eski Yugoslavya amblemi dikkatimizi çekiyor. Ayrıca kapının üzerine İkinci Dünya Savaşı’nda Kotor’un geri alınmasıyla ilgili olarak Tito’nun “Tude Necemo Svoje Ne Damo ” Türkçesi “Başkalarına ait olanı istemeyiz ama bizim olanı da teslim etmeyiz ” sözü yer alıyor.
Kapıdan içeri adımımızı attığımızda ilk gördüğümüz bina, saat kulesi. Hemen altındaki piramit şeklindeki yapı da, zamanında suç işleyenlerin bağlanıp, boynuna işlediği suçu gösteren bir levhanın asılarak teşhir edildiği küçük Utaç Anıtı.
Kotor taş binaları, ufak ama yaşayanlara olumlu katkıları olabilecek meydanları, dar sokakları ile orta çağ dönemini yansıtan bir yerleşim yeri. Bu arada St. Nicholas ve St Maria Kiliseleri ile St. Tryphon Katedrali, Kotor’un anıtsal yapıları. Gezerken Müze Meydanı’nda gördüğümüz Karampana Çeşmesi de, tüm sevimliliği ile bakmadan geçemeyeceğimiz değerlerden birisi.
Tabelasında Avusturya Hapishanesi yazılı binanın adı, Rusya’daki Büyük Ekim Devrimi sırasında Kotor’da yaşayan Avusturyalıların bu binada gözetim altında tutulmalarından geliyor.
Kotor, dar sokakları ve kesme taştan yapılmış birbirinden güzel tahta panjurlu evleri ile bu güne kadar son derece iyi korunmuş bir şehir. Sokaklarında dolaşırken tarih kitabının sayfaları arasında gezer gibi hissediyoruz kendimizi. Her bir sokağa döndüğümüzde bir başka sayfaya geçer gibiyiz. Bazen gördüğümüz bir kafenin orta çağ görüntüsü içerisinde farklı duygulara kapılıyoruz.
Dünyada doğal fiyort kenarına inşa edilmiş bir şehir olma özelliğine sahip Kotor, 1979 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Kotor için Balkanlar’da yaptığım bu gezide, gezerken en keyif aldığım yer demekle abartmış olmam. Kotor’da bir çok kafenin yanında çok sayıda bir şeyler yiyebileceğiniz, ucuzundan pahalısına lokantalar da var. Emin olun, diğer Avrupa ülkelerinden daha ucuz, yemekler lezzetli ve çeşitli.
PERAST
Perast, batmak üzere olan güneşin her saniye değişen ışıkları altında bir başka güzel görünüyor. Denize paralel taş binalarla bezenmiş bu küçük yerleşim yerinin deniz kıyısında bulunan tek caddesinde yürüyoruz. Güneşin kızıla bakan yumuşak renklerinin taş binalar ile denizdeki yansımalarının yarattığı güzellikler içerisinde bir tablo görümündeki Perast’ı gezmek tamamen bir gezgin ayrıcalığı.
Perast’ı gezerken körfezin ortasında iki adet ada görüyoruz. Bunlar, ufak adalar ve üzerlerinde küçük kiliseler var. Birincisi, seferden başarıyla dönen denizcilerin burada bulunan bir batık üzerine attığı kayalarla oluşturulduğu rivayet edilen Gospa od Skrpjela adıyla yapay bir ada. Bu ada üzerine ilk yapı 1452 yılında inşa edilen bir kilise. Daha sonra 1632 yılında Sırp Ortodoks’lar tarafından bugünkü Our Lady of the Rocks kilisesi yapılmış. İkinci ada, doğal olanı ve üzerine 9. yy.da inşa edilen St, George Benedictine manastırı olan Sveti Dorde adası.
SVETİ STEFAN ADASI
Karadağ’da Budva şehrinin 6,8 kilometre güneydoğusunda ve Adriyatik kıyılarında bulunan Sveti Stefan Adası, surlarla çevrili çok küçük bir ada görünümünde. Üzerindeki orta çağdan kalma binalar ve etrafındaki surlarla ile bu ada gerçekte Türk akınlarına karşı korunmak maksadıyla yapılmış ve daha sonra da korsan yatağı haline gelmiş. Tarihi gelişmesi içinde balıkçı kasabası olan bu adada yaşayan halk, ekonomik nedenlerden dolayı adayı terk etmeye başlamış. Terk edilen bu adayı bir şirket, butik otel yapmak maksadıyla satın almış ve beş yıldızlı bir otel yapmak için restorasyon çalışmalarına başlamış. Karaya ince bir yolla bağlı olan bu adanın yukarıdan görüntüsü son derece güzel. Birbirine çok yakın inşa edilmiş binalar ve deniz, bir ortaçağ yağlıboya tablosuna bakmanın keyfini veriyor. Adanın her iki tarafındaki plajlar da, mavi denizi ve kumları ile insanı baştan çıkaracak kadar çekiciler. Buranın çekiciliğine kapılan birçok şöhretli kişi de, burada konaklamış.
Sonunda Karadağ’daki gezimiz sona eriyor. Ancak balkan gezimiz bütün hızı ile devam ediyor. Karadağ; insanı doğal, kültürel ve tarihi zenginlikleri ile büyüleyen son derece güzel ve etkileyici bir ülke. Doğasının yeşilliği, Akdeniz’in maviliği ve koylarının güzelliği ile çok yönlü büyüleyici bir güzelliğe sahip, turizmin üst düzeye ulaştığı bir ülke. Karadağ, turizmin değerini ve getirisini anlamış, bunun için ne gerekiyorsa yapan halkı ve sahip olduğu değerleri ile dünyanın turizm merkezlerinden birisi olabilecek potansiyele sahip. İleride bu duruma gelirse hiç şaşırmamak gerekir.
Bir başka yazımda buluşma üzere hoşça kalın. Saygılarımla.
olay.salcan@gmail.com
www.olaysalcan.com
Kaynak: turizmhaberleri.com