16 Mart 2015 Pazartesi
– OLAY SALCAN- turizmhaberleri.com/ Ankara
BURAM BURAM ANADOLU DİZİSİ:
ANADOLU’NUN TARİHE AÇILAN KAPILARI
ALACAKÖY, BOĞAZKÖY MÜZESİ VE YAZILIKAYA
Çorum, konumu itibariyle bugün Karadeniz Bölgesinin İç Anadolu’ya açılan bir kapısı olmasının yanında, aynı zamanda da Anadolu’nun tarihe açılan bir kapısıdır. Gerçekten son derece önemli bir şehir. Modern ve gelişmiş yüzünün yanında tarihten gelen köklü geçmişi ile Anadolu’nun önemli şehirleri arasında yerini almıştır.
Ben fırsat buldukça Çorum’u ziyaret eder ve bundan büyük keyif alırım. Pek çok uygarlıkların kalıntılarını bünyesinde bulunduran ve 4000 yıl kadar geriye giden tarihi ile Çorum, bir açık hava müzesi görünümündedir ve bu da ona farklı bir dinamizm katmaktadır.
Ben de bu yazımda, Çorum’da bulunan ve Hitit Medeniyeti’nin en güzel örneklerini sunan Alacahöyük, Boğazköy Müzesi ve Yazılıkaya’dan kısa kısa bahsedeceğim.
ALACAHÖYÜK
Alacahöyük, Çorum’un 45 km. güneyinde, Alaca İlçesi’nin 17 km. kuzeybatısında yer almakta olup Boğazköy’e 34, Ankara’ya ise 210 km. uzaklıktaki Alacahöyük Köyü yerleşim alanı içerisindedir. Höyük, ilk kez 1835 yılında W.C. Hamilton tarafından tanıtılmış olup bu yıldan itibaren Orta Anadolu’yu ziyaret eden bilginlerin ilgi odağı olmuştur. Bundan sonra 1935 senesine kadar birçok çalışmalar aralıklı olarak devam etmiştir.
Höyük’te gerçek anlamda ilk sistemli kazılar, Cumhuriyet Döneminde Atatürk tarafından başlatılmıştır. 1935 yılında Türk Tarih Kurumu adına gerçekleştirilen ilk kazı çalışmaları, 1983 yılına kadar sürdürülmüştür. Ancak daha sonra kazılara 15 yıla yakın bir süreliğine ara verilmiştir. 1997 yılında Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu tarafından tekrar başlatılan kazılar sonucunda, Alacahöyük’ün Kalkolitik Çağdan günümüze kadar kesintisiz olarak devam eden iskanında Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit ve Frig dönemlerini kapsayan 4 kültür katı tespit edilmiştir.
M.Ö. 4000 yıl evveline kadar giden ve Anadolu kültürünün en güzel örneklerinden birisi olan Alacahöyük’ün mimari sistemi, Anadolu’nun özgün yapı tekniğine dayanmaktadır. Bu tekniğe göre yapılar; taş temelli, kerpiç duvarlı, düz tavanlı, sıvalı taban ve toprak çatılıdır. Şehrin sfenksli kapısında bulunan iki sfenks, ihtişamlı görüntüleri ile burayı ziyarete gelenlere geçmişten geleceğe bir mesaj verir gibi durmaktadırlar.
BOĞAZKÖY SFENKSİ AİT OLDUĞU YERE DÖNDÜ
Eğer yolunuz Hattuşa’ya düşerse muhakkak Boğazköy Müzesini gezin. Ufak ama modern yüzü ile başarılı bir müzecilik anlayışı içerisinde Anadolu’nun en köklü medeniyetlerinden Hititler’e ait değerli eserleri görme fırsatınız olacaktır. Burada sergilenen iki sfenksi görmek bile, bu müzeyi ziyaret etmek için çok önemli bir neden. Türkiye’nin sahip olduğu değerlerinin ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından muhteşem zenginlikler. Müzenin kapısından girer girmez ihtişamlı görüntüleri ile sağlı ve sollu iki sfenks bizleri karşılıyor. Bunlar, Anadolu kültürünün Hititlere özgü bugüne kadar gelmiş tarihi hazinelerinin en güzel örnekleri. Son derece güzel bir bakımdan geçmiş ve eski şekline başarılı bir çalışma ile getirilmeye çalışılmışlar.
İki sfenksten bir tanesi, son zamanların en popüler tarihi eserlerinden birisi. Hattuşa’dan koparılıp Almanya’ya gitmiş ve yaklaşık 100 yıllık maceralı bir yolculuğun sonucunda, 28 Temmuz’da Türkiye’ye getirilerek Boğazköy müzesine konulmuştur.
Boğazköy Sfenksi, 1906’da İstanbul Arkeoloji Müzesi adına Yerkapı mevkisinde başlatılan kazılar sırasında Boğazkale’deki Hattuşa şehrinden 10 bin 400 tablet ile birlikte çıkarılmış. 1915’de de temizleme, onarım ve yayın çalışmalarının yapılması için iki parti halinde Almanya’nın başkenti Berlin’e gönderilmiştir. Onarımları biten tabletler ile bir sfenks Türkiye’ye iade edilip İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmeye başlanmıştır.
Onarım için Berlin’de bulunan ancak geri gelmeyen 258 santimetre boyunda, 175 santimetre eninde ve bin 700 kilogram ağırlığında olan ve kireç taşından yapılan ikinci Boğazköy Sfenksi’nin ise Türkiye’ye iade edilmesi için 1938 yılına kadar Almanya’yla görüşmeler yapılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve savaş sonrasında sfenksin sergilendiği Berlin Pergamon Müzesi’nin Doğu Almanya’da kalması üzerine Almanya ve Türkiye arasındaki sfenks iadesi yazışmaları kesilmiştir.
İlişkilerin düzelmesinin ardından Türkiye, 24 Temmuz 1987’de sfenksin iadesi amacıyla UNESCO’ya başvurmuştur. Sfenksin iadesi için uzun yıllar yürütülen girişimlerin sonucunda sfenks Türkiye’ye iade edilmiştir.100 yıllık uzun bir aradan sonra, biz birbirimize kavuşmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
YAZILIKAYA
Çorum ilinde, Hattuşaş, Boğazköy antik yerleşkesinin 2 km kuzeydoğusunda, MÖ 13. yüzyılda Hititler tarafından yapılmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı, şehirdeki tapınak yapılarından farklı olarak, üstü açık ve yüksekliği 12 metreye varan kayalıklarla çevrili iki odası ile bir açık hava tapınağıdır. Büyük bir ihtimalle de Hava Tanrısı’na ait bu tapınakta tüm tanrılar bir araya gelerek yeni yıl şenliğini kutluyorlardı.
Tapınağa ilk önce büyük A Odasından giriliyordu. Odanın her iki tarafında sürekli şeritler halinde, kireçtaşı kayaların oluşturduğu duvarlara işlenmiş kabartmalar görülüyor. Hepsi bir yöne bakan figürlerden sol tarafta olanlar tanrılar ve sağ tarafta olanlar da tanrıçalar. Arka duvarda, tanrılar ve tanrıçalar geçidinin önderleri olan en yüksek iki tanrı Hava Tanrısı ile Güneş Tanrıçası’nın burada karşılaşmaları işlenmiştir.
Odanın sol tarafındaki tanrılar genellikle kısa etekli ve sivri başlıklı. Hepsi ucu yukarı dönük ayakkabı giyiyorlar; yine tanrıların çoğu silah olarak orak biçimli ucu kıvrık kılıç ve omuzlarında bir topuz taşıyorlar. Odanın sağ tarafındaki tanrıçalar ise, uzun pilili etek, ucu yukarı dönük ayakkabı giyip küpe takıyorlar. Tanrıçaların başlarında yüksek başlıklar var.
Bu tapınaktaki en büyük kabartma figür, ana sahnenin karşısındaki duvarda tanrıçalar geçidinin sonuna işlenmiş olan, Büyük Kral IV. Tuhaliya’nın figürüdür.
Girişin sağındaki duvarda gömlek, kemer, kısa etek ve ucu yukarı dönük ayakkabılı, birbirinin aynısı olan on iki Yeraltı Tanrı kabartması bulunmaktadır. Omuzlarında orak biçimli kılıç taşıyan figürlerin boynuzlu sivri başlıkları, onların tanrı olduğunu gösteriyor.
Karşıdaki duvardaki kabartmada, Tanrı Şarrumma, Büyük Kral Tudhaliya’ya sarılarak ona kılavuzluk etmektedir.
Size bu yazımda Anadolu’nun bitmez tükenmez tarihi zenginliklerinden üç tanesi ile ilgili kısa kısa bilgiler vermeye çalıştım. Anadolu’nun sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihi zenginlikleri yazılarla anlatmak bir ömre sığmaz. Ben de gördüklerim içerisinde bazılarını sırası ile sizlere aktarmaya ve ilginizi çekmeye çalışıyorum. Buram Buram Anadolu yazılarımın devamında diğer zenginlikleri anlatmak üzere hoşça kalınız. Saygılarımla.
olay.salcan@gmail.com
www.olaysalcan.com
Kaynak: turizmhaberleri.com