Giriş
Nilüfer Çayı, Uludağ’ın eteklerinden doğan çok sayıda küçük akarsuyun bir araya gelmesiyle oluşmuş bir akarsudur. Kısa bir akış güzergahına sahip olan Nilüfer Çayı’nın uzunluğu ana hat dikkate alınırsa 100 km, yan kollarla birlikte ise 200 km civarındadır. Uludağ’ın üst yamaçlarında çay üzerine kurulmuş olan Nilüfer Barajı ve daha aşağıda yer alan Doğancı Barajı Bursa’ya içme suyu sağlar.
Nilüfer Çayı daha Bursa kent merkezinden ayrılmadan bir sürü akarsuyu da kendinde toplar. Denize doğru devam eden yolculuğunda güneyden ve kuzeyden çok sayıda akarsu çaya katılmaya devam eder. Susurluk veya Simav Çayı olarak bilinen uzun ve geniş su toplama havzasına sahip akarsu, önce Manyas Gölü sonra Uluabat Gölü çıkışıyla da birleşerek Karacabey’in kuzeyinden Marmara Denizi’ne doğru yönelerek Çapraz Çay veya Kocasu Çayı adını alır. Nilüfer Çayı, Karacabey Hayırlar Köyü yakınlarında Çapraz Çay’a karışarak Marmara Denizi’ne ulaşır. Yani Nilüfer Çayı, aslında Susurluk Çayı’nın bir alt havzası konumundadır.
Mevcut Durum
Uludağ’ın eteklerinde içme suyu olarak kullanılan Nilüfer Çayı’nın Çapraz Çay’a karıştığı yerde esasında suyla ilgisi olmayan bir atık karışımı haline geldiği görülmektedir. İki çayın karıştığı noktanın uydu görüntüsüne bakıldığında Nilüfer Çayı’nın siyah rengiyle akarsu niteliğinin neredeyse tamamen kaybolduğu göze çarpmaktadır (Şekil 1).
Nilüfer Çayı, ülkemizde en kirli akarsulardan birisi olarak kabul edilmektedir. YÖK Ulusal Tez Merkezi’nde “Nilüfer Çayı” adıyla yapılan taramada şimdiye kadar 24 adet yüksek lisans ve doktora tezinin Nilüfer Çayı’nın su kalitesiyle ilişkili olduğu görülmektedir. Akademik makaleler incelendiğinde ise 100’den fazla makalenin Nilüfer Çayı kirliliğiyle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. 1990’lı yıllardan itibaren başlayan bu çalışmaların 2023 yılına kadar devam etmesi ilginçtir. Bu çalışmalara bakıldığında önemli bir kısmının Nilüfer Çayı’nda zaman ve mekanla ortaya çıkan su kalitesi değişimlerine odaklandığı görülmektedir. Az sayıda modelleme çalışmasının yanında son yıllarda kirliliğe ek olarak arazi kullanımı ve iklim değişiminin Nilüfer Çayı’nın sorunlarına eklendiği anlaşılmaktadır.
Nilüfer Çayı kirliliğine ilişkin basında çıkan haberlere bakıldığında yaklaşık 52.000 bahsetmeyle karşılaşılmaktadır. Her yıl Nilüfer Çayı’nın Çapraz Çaya karıştığı bölgede birkaç kez yaşanan balık ölümleri, zaman zaman artık normal kabul edilen kirlilik düzeyinin bile üstünde kimyasal atık salımının da yapıldığını göstermektedir (Şekil 2). Diğer taraftan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Bursa Valiliği, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi birçok kamu kurumunun Nilüfer Çayı kirliliğini önlemeye yönelik program, eylem planı ve projelerinin olduğu görülmektedir.
Tüm bunlar mevcut durumda Nilüfer Çayı kirliliğinin kamu kurumları, yerel yönetimler, STK, özel sektör ve bölgede yaşayan vatandaşlar tarafından çok iyi bilindiği, çözülmesi için iyi niyetli çabaların devam ettiği ancak ya çok az yol alındığı veya hiç yol alınamadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Diğer taraftan bu haline rağmen yoğun şekilde bölgedeki tarımsal üretimde sulama amacıyla kullanıldığının da altı önemle çizilmelidir.
Hali hazırda Nilüfer Çayı evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer atıklarla kirlenmiştir. Hatta rengi, kokusu ve geçtiği yerlerde bıraktığı tortusuyla üzeri açık bir “atık kanalı” olarak nitelendirilmektedir. Zaman zaman sivil toplum kuruluşları veya duyarlı vatandaşlar tarafından kirliliğe ilişkin yapılan CİMER şikâyetlerine verilen cevaplar otomatikleşmiş, basmakalıp ifadelere dönüşmüş olması üzücüdür. Zira ilgili şikâyete cevap vermek zorunda olan kamu kurumu çalışanları yazdıklarına inanmasa bile kurumunun çıkarlarını korumak için standart bir metni sürekli tekrar eder hale gelmiştir.
Nilüfer Çayı’nı kirleten kaynaklar değerlendirildiğinde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre Bursa, evsel atıksuların %95’ini ileri biyolojik arıtmadan geçirmektedir. Bu verilere göre Nilüfer Çayı’nın kirliliğinde evsel atıksu deşarjının payının düşük olduğu görülmektedir. Diğer taraftan ilgili kamu kurumlarının verileri büyük sanayi kuruluşlarının yer aldığı OSB’lerin tamamına yakınının atıksularının arıtıldığını, deşarj limitlerine uyduklarını göstermektedir. Resmi verilere göre ne evsel ne endüstriyel atıklar Nilüfer Çayı’na arıtılmadan verilmemektedir. Yani çevre mevzuatı merkezi ve yerel kurumlar tarafından mükemmel uygulanmakta, takip edilmektedir.
Bu durumda Nilüfer Çayı’nın tertemiz akıyor olması beklenilen bir durumdur. Ancak Nilüfer Çayı’nın kent merkezi içindeki kolları veya doğrudan kendisi üzerindeki köprülerden geçerken görülen simsiyah sıvı (su denilemez) ve korkunç koku nereden gelmektedir? Nilüfer Çayı ile ilgili çözüm yaklaşımlarında bu çelişkilere cevap verilmeden yapılacak her uygulamanın sonuçsuz kalma ihtimali yüksektir.
Ölçüm ve Gözlemler
Bu soruya cevap bulmak amacıyla, su kaynakları yönetimi alanında çalışan bir bilim insanı olarak biyolojik yaşam için hayati ve sınırlandırıcı iki parametre olan çözünmüş oksijen ile pH değerini Çapraz Çay’a karıştığı yerden Uludağ eteklerine kadar Nilüfer Çayı boyunca ölçmeye karar verdim. 15 Temmuz 2024 Pazartesi günü saat 12:00-17:00 arasında Marmara Denizi’ne doğru olan Nilüfer Çayı akış güzergâhını takip ederek 10 istasyonda ölçümler yaptım. Ölçüm yapılan noktaların isimleri, koordinatları, su sıcaklığı ve çözünmüş oksijen miktarı Tablo 1 ve Şekil 3’de verilmiştir.
Tablo 1. Nilüfer Çayı Boyunca Bazı Su Kalitesi Kriterlerinin Tespiti (15 Temmuz 2024)
Tek bir ölçüm ve birkaç parametre ile bir akarsuyun su kalitesine karar vermenin yeterli olamayacağı bilinen bir gerçektir. Ancak Nilüfer Çayı’nın yıl boyunca görünümü ve yapılan ölçüme göre çözünmüş oksijen miktarları biyolojik yaşam açısından şüpheye yer bırakmayacak kadar net kirli bir görünüm oluşturmaktadır.
Akarsuların kalite kriteri olarak çok sayıda fizikokimyasal parametre dikkate alınmaktadır. Biyolojik olarak ise bazı canlı gruplarının varlığı veya yokluğu indikatör olarak değerlendirilmektedir. Örneğin akarsuda balık yaşaması veya yaşamaması tek başına bir biyolojik göstergedir. Eğer balık yaşıyorsa hangi tür veya türlerin bulunduğu önemlidir. Nilüfer Çayı’nda yapılan inceleme esnasında Çapraz Çay ile buluştuğu noktadan Nilüfer Boğazı’na kadar her hangi bir tür balık yaşamadığı gözlenmiştir. Nilüfer Boğazı’nda ise vatandaşların balık tuttukları, dibi görünecek kadar berrak sularda yüzen yavru balıklar gözlenmiştir.
Yapılan ölçümlerde su sıcaklığının çay boyunca 25,5-29,7 C arasında değiştiğini göstermektedir. 25,5 C su sıcaklığının çayın en üst, temiz su bölgesinde ölçüldüğü dikkate alındığında kirli olarak değerlendirilen bölümde su sıcaklığı 28,4-29,7 C gibi oldukça birbirine yakın değerler olarak ölçülmüştür.
Yapılan incelemede en kritik değer çözünmüş oksijen değeridir. Nilüfer Çayı ile karışmadan hemen önce Çapraz Çay’da yapılan ölçümde çözünmüş oksijen 5,36 mg/l olarak ölçülmüştür. Bu değer yaz aylarında orta düzeyde kirlenmiş bir akarsuda balıklar için alt sınıra yakın bir miktardır. Nilüfer Çayı’ın, Çapraz Çay ile birleşmeden hemen önceki bölgesinde çözünmüş oksijen 0,30 mg/l olarak ölçülmüştür. Zaten suyun rengi siyaha yakın kahverengidir.
Hayırlar Köprüsü ile Balat Köprüsü arasındaki istasyonlarda ölçülen çözünmüş oksijen miktarı 0,14-1,12 mg/l arasındadır. Aslında 1,12 mg/l olarak ölçülen oksijen miktarı Çayönü istasyonunda dere içine yapılan bir beton düşüden şelale gibi havalanarak akan sudan kaynaklanmaktadır (Şekil 4).
Suyla temas eden kirli su, bir taraftan atmosferik oksijence zenginleşirken bir taraftan köpürmektedir. İstasyonlara göre ölçülen çözünmüş oksijen değerlerini gösteren grafik incelendiğinde, Nilüfer Çayı’nda menbaya yakın son istasyon hariç olmak üzere çözünmüş oksijenden yoksun olduğu söylenebilir (Şekil 5).
Çözünmüş oksijen değeri bakımından su kirliliğine ilişkin mevzuata göre Nilüfer Boğaz istasyonu I. Sınıf (içme, kullanma, alabalık yetiştirmeye uygun) su kalitesine sahipken, kentin çıkışında yer alan Balat Köprüsü’nden itibaren su kalitesinin IV. Sınıfa gerilediği görülmektedir. IV. Sınıf su, içme, kullanma ve tarımsal sulama için uygun olmayan aşırı kirlenmiş suları temsil etmektedir. Yani Balat Köprüsü’nden Çapraz Çay’a kadar bütün istasyonlarda Nilüfer Çayı’nın aşırı kirli, bırakın içme ve kullanma suyunu, tarımsal sulama suyu olarak bile kullanılmaya uygun olmadığı görülmektedir.
Tüm istasyonlar birlikte değerlendirildiğinde Uludağ eteğinde, kentin girişinde temiz su bölgesinde ölçülen 16,2 mg/l çözünmüş oksijenin, çay keti terk ederken Balat Köprüsü istasyonunda neredeyse tamamen tükendiği, 0,14 mg/l değerine düştüğü görülmektedir. Bir saat arayla iki istasyonda çekilen fotoğraflar da durumun anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır (Şekil 6).
Şekil 6’da verilen iki fotoğraf anlamlıdır. Diğer bir ifadeyle bu iki fotoğraf aslında Nilüfer Çayı’nı neyin kirlettiğinin en net göstergesidir. Kentin içini dolaşırken başka akarsu görünümlü atık kanallarını da bünyesine katan Nilüfer Çayı, daha Bursa’nın çıkışında akarsu niteliğini kaybederek atık kanalına dönüşmektedir.
Sonuç ve Öneri
Nilüfer Çayı, antik çağlardan beri bölge medeniyetlerinin can damarını oluşturmuş bir akarsudur. Bursa’nın yoğun kentsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarıyla kirlenmiş olmasına zaman içinde alışılmış olması üzücüdür. Zira uzun yıllardır onca bilimsel çalışma, eylem planı ve uygulamaya rağmen su kalitesinde bir iyileşme sağlanamamış olması gizli bir zihinsel kabule işaret etmektedir. Yapılan gözlem ve incelemeler esnasında kent merkezine girmeden I. Sınıf su kalitesine sahip (içme suyu, alabalık yetiştirmeye uygun su) olmasına rağmen kentten ayrılırken IV. Sınıf su kalitesine sahip (içme, kullanma ve sulama suyu için uygun olmayan aşırı kirlenmiş su) bir suya dönüşmesi sorunun ana kaynağını göstermektedir.
Nilüfer Çayı, mevcut doğal debisiyle özümleyebileceği kapasitenin çok üstünde atık deşarjına maruzdur. Zira işletmelere mevcut mevzuat çerçevesinde izin verilen deşarj limitleri ne yazık ki akarsuyun debisini dikkate almamaktadır. Bu durumda bireysel olarak her bir işletme deşarj standartlarına uygun atık deşarjı yapsa da toplamda akarsuyun debisinin çok üstünde bir yük ortaya çıkmaktadır. Nitekim Nilüfer Çayı’nı oluşturan bütün akarsuların ortalama debisi toplandığında bugün Hayırlar Mahallesi civarında Çapraz Çay (diğer adıyla Kocasu Çayı) ile birleştiği noktadaki debi, doğal debiden en az üç kat fazladır. Diğer bir ifadeyle denize karışmadan önce Nilüfer Çayı’nın debisinin en az 2/3’si atıktan oluşmaktadır. Bu durumda Nilüfer Çayı açık bir atık kanalı haline gelmiştir. Diğer taraftan hemen kentin çıkışında IV. Sınıf su kalitesi niteliklerine dönüşen çay boyunca kırsal mahalleler, kırsal endüstri ve kırsalda faaliyet gösteren bireysel ve toplu sanayi alanlarından atık karışmaya devam etmektedir. Çayın debisinin yüksek olduğu dönemlerde çöken atıklar debi düşünce kıyılarda birikmiş halde durmaktadır. Bu atık yığınları incelendiğinde yoğun şekilde evsel atık kalıntıları açıkça görülebilmektedir. Çay boyunca devam eden ve bölgesel olarak farklılık arz eden koku ile rengin farklı endüstriyel atıkların arıtılmadan halen çaya verilmeye devam ettiğini göstermektedir.
Sonuç olarak Nilüfer Çayı kirlenmiş IV. Sınıf sulara sahip bir atık kanalı fonksiyonu üstlenmiştir. Bu durum kabul edilemez. Her ne kadar zaman zaman yapılan toplantılar ve eylem planlarında Nilüfer Çayı’nın II. Sınıf su kalitesine kavuşturulması hedeflenmiş olsa da şimdiye kadar kayda değer bir iyileşme sağlanamadığı açıktır. Bölgede her gün yenisi faaliyete başlayan OSB’ler, bireysel sanayi tesisleri, yoğun hayvansal ve bitkisel üretim işletmeleri ile gıda endüstrisinin mevcudiyeti dikkate alındığında Nilüfer Çayı için aşağıdaki önlemlerin acilen alınması bir zorunluluktur.
-
Çayın uzun yıllar kurak mevsim ortalama debisi dikkate alınarak, çaya deşarj edilecek toplam maksimum yükler yeniden belirlenmelidir. Mevcut deşarj yükleri çayın debisini dikkate almamakta ve aşırı kirlilik yüküne neden olmaktadır. Deşarjlarda kısıtlamaya gidilmesi zorunludur.
-
Sorun tek başına organik kirlilikten kaynaklamadığı için sadece azot-fosfor sınırlaması yeterli olmayacaktır. Azot-fosforun yanında mutlaka ağır metal, tuzluluk ve renk parametrelerini de kapsayan yeni bir deşarj kısıtlamasına gidilmesi şarttır.
-
Nilüfer Çayı hali hazırda IV. Sınıf su kalitesine sahiptir. Yani aşırı kirlenmiş bir sudur. Böyle sular tarımsal sulamaya uygun değildir. Oysa gözlemler esnasında sayısız su motoruyla su çekilerek sulama yapıldığı görülmüştür. Nilüfer Çayı’nın tarımsal sulama amacıyla kullanımı, su kalite sınıfı iyileşinceye kadar derhal önlenmelidir.
-
Hali hazırda Nilüfer Çayı’na atık deşarj eden bütün işletmeler bellidir. Bütün ticari kuruluşların ruhsat şartlarından birisi çevreyi kirletmemektir. Bu işletmeler ruhsat alırken gerekli çevresel deşarj standartlarına uyacaklarını taahhüt etmişlerdir. Ancak Nilüfer Çayı’nın mevcut durumu debiden bağımsız olarak bu taahhütlere uyulmadığının göstergesidir. Vakit geçirmeden denetimlerle bu atık deşarjı önlenmelidir.
-
İyi çevre şartlarına ulaşmanın en önemli unsurlarından birisi çevre bilincinin yükseltilmesi ve çevre koruma faaliyetlerine vatandaş katılımının güçlendirilmesidir. Bu amaçla bölgesel bazlı kampanyalar başlatılarak her yaştan insanlar sürece dahil edilmelidir.
-
Nilüfer Çayı için yeni bir Acil Eylem Planı hazırlanmalı, ancak bu eylem planı uzmanlar veya merkezi yönetim tarafından değil, merkezi ve yerel yönetimler ile meslek örgütleri, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör katılımıyla hazırlanarak uygulamaya geçilmelidir. Merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların işbirliği başarı için şarttır.
-
Eylem planının uygulanması ve Nilüfer Çayı’nın en az II. Sınıf su kalitesi standartlarına kavuşturulması için süre belirlenmeli ve ilerlemeler kamuoyunun denetimine açık olmalıdır.
Prof. Dr. Mustafa Sarı
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi