Meltem Taşdelen

Annelik ve Dalış

Su altına sevdalandığımda oğlum henüz dört yaşındaydı. Ailecek bir Fethiye tatilinde karar vermiştim dalmaya ve eşime de bana eşlik etmesini istedim. Kaldığımız oteldeki dalış okuluyla konuştuk, bize iki günde bu işi öğretebileceklerini söylediler. Oysa benim hayallerimde daha komplike olmalıydı dalmak. Bunca zamandır ötelediğim bu aktiviteyi iki güne sığdırmaya çalışmak mantıksızdı ve İstanbul’a döndüğümde ilk işim internette eğitimimizi alabileceğimiz bir kulüp aramak olacaktı…

Şimdi geriye dönüp baktığımda doğru karar verdiğimi düşünerek gülümsüyorum. Her şeyden önce dalışı profesyonelce yapmayı hiç düşünmediğimi hatırlıyorum. Çünkü bu bir yaşam tarzı, çok fazla ödün ve emek vermen gereken bir iş. Hele bir de anneyseniz zorluklar iki katı çoğalıyor. Tabi bayan olmak da işin cabası. Bu kadar sıkıntıya girmek aklımın ucundan geçmemişti.

Tatil dönüşünde, şimdi var olmayan ama güzel anıları benimle hayatımın sonuna kadar yaşayacak olan Kızıltoprak Yelken ve Sualtı Sporları Kulübünde başladık eğitime. Teorik eğitim toplam 6 hafta sürmüştü. Dersler akşamdı ve oğlumuzu bırakabileceğimiz hiçbir yer yoktu. Biz olmadan hiçbir yerde kalmıyor, huysuzlanıyordu. Bu da demekti ki, altı hafta boyunca bizimle gelip gidecekti derslere. Zor bir süreç olacaktı benim için. Ve işte başlıyorduk..

Zaman zaman kulübün bahçesinde oynayarak, arabada oturarak ya da yanımızda dersi bizimle dinleyerek tamamladık teorik eğitimlerimizi. Sırada dalışlarımız vardı ve onları da bir şekilde hallederiz diye düşünüyordum. Hesaba katmadığım tek şey mevsimin kış olmasıydı. İlk dalışlarımızı 24 ocak da Saros İbrice limanında yapacağımızı öğrendiğimde, bölge hakkında hiçbir bilgim yoktu. Her zamanki gibi yine bir canlandırma yaptım beynimde. Elbet deniz kenarında bir tesis vardı ve biz dalışlarımızı yaparken oğlumuz orada ekipten birileriyle oyalanabilirdi.

Ekipmanlar hazırlandı ve araçla yola çıktık. Ver elini Saros.. Tam bir hayal kırıklığı !! Bölge sit alanı, bırakın deniz kenarında bir tesis olmasını, başınızı sokabilecek bir baraka dahi yoktu. Oysa annemler sıkı sıkı tembihlemişlerdi oğlanı üşütmeyin diye. Dört yaşında bir çocukla deniz kenarında olmak iki katı dikkat demekti ama biz yanında olmadan nasıl olacaktı. Önce eşim, sonra ben dalacaktık, karada olan kişi çocuğa göz kulak olacaktı. Göz kulak olmak ne kadar ulvi bir görevmiş bunu sonra anlayacaktık.

Brovelerimizi almaya hak kazandıktan sonra kendimizi geliştirmemiz için dalışlara katılmalıydık. Kulübümüze ve dalış organizasyonlarına oğlumuz Berhan’ın katılımlarıyla birlikte, diğer dalıcı arkadaşlarımız da çocuklarını getirmeye başladılar. İşte bu muhteşemdi. Dostluk, güven, sevgi, takım ruhu, paylaşım ve sualtına olan aşk. İçimizde bir görev dağılımı yapmıştık. Gruplar halinde dalışımızı gerçekleştiriyorduk. Karada kalan grup, o ulvi görevi üstleniyordu. Göz kulak olmak.

Sabah bir grup dalarken, diğer grup çocuklara kahvaltılarını yaptırıp oyunlar oynatıyordu. Öğleden sonra ise görev değişimi yapıyorduk. Akşam olunca çadırların başında toplanıp, çoluk çocuk hep birlikte yemek yiyip sohbet ediyorduk. Geriye baktığımda ne güzel yaşamışız diyorum. Bunlar amatör dalıcılık yıllarımdı. Sevgi, saygı,özveri, samimiyet ve emniyet. Kulüpte bunları öğrendik biz, paranın lafı olmadı hiç bir zaman. Sonraları yıllarca kulüp bünyesinde dalış okulunun başında ve yönetim kurulunda görev aldım. Ta ki Kızıltoprak Yelken ve Sualtı Sporları Kulübü fesih olana kadar.

Kendi dalış merkezimi kurmayı hiç düşünmemiştim. İşin zorluklarını biliyordum, tahmin edildiğinin aksine bu işte iyi bir kazanç olmadığını da biliyordum. Hele ki bayan olmak en zoru. Peki nasıl mı karar verdim ..? Öncelikle; kulpten icra yoluyla verdiğimiz tüp, bc ve regülatörleri Üsküdar icra dairesinin deposunda gördüğümde göz yaşlarımı tutamadım. Onların kulube nasıl alındığını, borçlarının ne şekilde ödendiğini iyi biliyordum. İçim el vermedi, sanki orada benim onları almamı bekliyorlarmış gibiydi. Hani derler ya tamamen duygusal sebeplerden diye, işte benimki bu hicvin dışında, gerçekten de duygusal sebeplerden oldu.

Bizim camiamız erkek egemen bir topluluk. Çok az bayan dalış merkezi sahibi var. Öncelikle yaptığımız iş çok ciddiyet ve disiplin gerektiriyor. Bu nedenle tartının iki tarafını da eşit tutmaya gayret ediyorum. Disiplin sağlamak adına öğrencilerinize bağırıp çağıramazsınız, ciddiyet adı altında asık bir suratla gezemezsiniz. Her şeyden önce öğrenciyle karşı karşıyayken egolarınızı kapının dışında bırakmaya mecbursunuzdur, ben de bunu yapıyorum. Her sezon yüzlerce öğrenciye eğitim veriyoruz. Her öğrencinin eğitime başlama sebebi farklı, kimi ortam yapmak için, kimi cv ye hobi yazabilmek için, kimi kız arkadaş ya da erkek arkadaş bulabilmek için, kimi sosyalleşmek için, kimi “bak ayşe de dalıyormuş, vayyy desinler diye, kimi gittiği tatilde dalanları görüp yaptığı hobinin çok havalı olduğunu düşündüğü için ve nihayet kimi de gerçekten sualtını merak ettiği ve sadece belgesellerden izlemekle kalmayıp kendi keşfini yapabilmek için.

İlk etapta teorik eğitim sırasında karşılarında bayan hoca gördüğünde şaşıran öğrenci sayısı azımsanmayacak derecede . En enteresanı da bazı öğrencilerin bilginizi denemeye çalışmaları ya da dersi kaynatma çabaları oluyor. Erkek meslektaşlarımın da bu gibi durumlarla karşılaştıklarını biliyorum ama bayan hoca olduğunuzda bu oran daha fazla olabiliyor. Teorik eğitim sırasında bu tarz öğrencilere taviz vermeyip, dalışın ne denli ciddi bir eğitim gerektirdiğini anlamalarını sağladığınızda, pratik eğitimler sırasında çok daha rahat ediyorsunuz.

Pratik eğitimler sırasında ise genelde sudan çıktığım pek söylenemez. Bir ara teknede yemek de veriyorduk ve yemek işi kabusum haline dönüşmüştü. Geceden evde türlü, taze fasulye, biber dolması vs gibi etli türleri yapıp, teknede de pilav ya da makarna yapıyordum. Bazen sudan çıkıp makarnanın sosunu yapıp tekrar hemen suya giriyordum. Limandan sörvey yaptırırken kuzinemiz olmadığı için yemek vermemizin yasak olması en çok beni sevindirdi.

Şimdilerde işim daha kolay. Eğitimler sırasında asistanlık yapan ve ne kadar büyüse de benim gözümde hala küçük olan 17 yaşındaki oğluma göz kulak olmaya çalışmaktan başka pek bir şey yapmıyorum. Anneliğin verdiği bir güdüyle, tekneye gelen her genç öğrencime üstünü giy, ıslak kalma, güneşte oturma başına güneş geçer gibi serzenişlerime engel olamıyorum.

Evet zor bir iş yapıyorum, çok fazla yoruluyorum, zaman zaman sinir harbi yaşıyorum,dengeyi tutturmaya çalışırken bazen çok despot olabiliyorum, suda uzun süre kalmaktan titrediğim zamanlar oluyor ve her şeyden önemlisi her öğrenci için ciddi sorumluluk alıyorum ama ben bu işi seviyorum. Öğretmeyi seviyorum, sudan çıktıklarında öğrencilerin gözündeki ışığı görmeyi seviyorum, öğrencilerimi bir gün eğitmen olarak görmek beni onurlandırıyor. Bu bir gönül işi, yaşam tarzı , maddi kaygılarla yapıldığında seni asla tatmin etmeyen bir iş ama yine de dünyaya bir daha gelecek olsam hiç tereddütsüz yapacağım tek iş olur dalış eğitmenliği.

Meltem Taşdelen
Cmas 2* eğitmen

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !