KAHYA GRUBU ALANYA TURIZMI ILE BIRLIKTE BUYUDU

22 Eylül 2014 Pazartesi

Nilgün ATAR’LA TURİZM AYNASI DİZİSİ
ALANYA-KAHYA OTEL VE RABİA KAHYA

80 li yaşlarda ama her hali ve güzelliğiyle zamanı durduran ender kadınlardan Rabia Kahya… Giyimi, duruşu, konuşması, gülüşü ile etkileyici, güçlü, otoriter, başarılı ama aynı zamanda çok esprili bir kadın var karşımda…. Tam anlamıyla bir Osmanlı kadını.. Torun Rabia Kahya Alga ve annesi Ayşe Kahya ile birlikte Kahya Otel’deyiz… Şehir merkezinde Kleopatra plajına 5 dakika mesafede Kahya Otel’in bahçesinde ağaçların altında oturuyoruz… Sohbetimize kuş sesleri eşlik ederken masamızı da şefin özel spesiyaliteleri ve Ayşe Kahya’nın muhteşem lezzetleri süslüyor.

İÇİMDE KALAN RÖPORTAJ DİLEĞİM NASIL GERÇEKLEŞTİ..
Yaklaşık birkaç yıl önce sevgili dostum Rabia Kahya Alga, katıldığımız bir fuarda babaannesinden bahsederek Alanya’nın ilk kadın otelcilerinden olduğunu söylemişti. “Alanya’nın tarihini öyle güzel anlatıyor ki, notlar alıyorum ” diye küçük kağıtları göstermişti bana.. O an içimden “keşke süper babaanne bana da anlatsa da yazsam ” diye geçirdim.. Ama söyleyemedim. Aradan zaman geçse de hiç unutmadım bu konuşmayı..

Ve sevgili Rabia Alanya’ya tatile geldiğinde beni otele davet etti. Sıcaklar nedeniyle yaylada oturan babaannesini de çağırarak bizi buluşturdu. (Bir şeyi çok istediğinizde mutlaka olur.) Aslında hiç kimseye röportaj vermezmiş, resim çektirmeyi de pek sevmiyor. Ama beni sevdi:)) Nasıl heyecanlıyım karşısında.. Neler soracağımı planlıyorum, Kahya Otel’in hikayesinin bütün derinliklerini merak ediyorum.


Otelden içeri girdiğimde sıcak ve dost bir atmosfer karşılıyor… Herkes güler yüzlü ve ilgili.. Sanki evime girer gibiyim. Bu çok güzel bir duygu… İçerdeki turistlerin yüzlerine baktığımda onlar da aynı rahatlık içinde… Babaanne ve gelini ile hemen kaynaşıyorum, sanki bin yıldır tanışıyoruz.

Kahya ailesinin otelciliği 1960 ‘lı yıllarda başlıyor.. Alanya’nın ilk şehir otellerinden bir tanesi Ankara Palas Oteli.. 25 oda ile başlıyorlar turizme.. 1980li yılların sonuna doğru 80 odalı Kahya Oteli kapılarını açıyor.. Ve büyüme devam ediyor. 1991 yılında ikinci bina, 2003 yılında 250 odalı üçüncü bina faaliyete geçiyor.. Büyüme durmuyor, Kahya Resort Aqua yatırımı ile devam ediyor. Alanya’nın Payallar beldesinde 30.000 m²lik alanda, 300 oda ve 650 yatak kapasiteli bir otel daha ekleniyor başarı zincirine…

ANKARA PALAS’TAN ÖNCESİ DE VAR..!
Alanya turizminin gelişimine imza atan Kahya Oteller Grubu’nun görünen tablosu bu ama bir de bilinmeyenler var. İşte onu da bu başarılı markalaşmada büyük emekleri geçen babaanne Rabia Kahya ilk kez gazetemize anlatıyor. Torun Rabia ise bu detayları röportaj sırasında yeni öğrendiğinden merakla dinliyor anlatılanları:

“Ankara Palas’dan öncesi var.. Onu da anlatayım. Belediye oteli vardı eskiden HAN derlerdi. Benim kayınpederle bir arkadaşı Belediyeden kiralayarak o hanı işlettiler. Yolgeçen Hanı… Turistler gelirdi. Alanya’ya gelen yerli yabancı herkes orda kalırdı. Bizim otelciliğimiz ilk önce orada başladı . O zamanlar otel diyemediler, HAN dediler. Yıkıldı şimdi Cuma pazarı tarafında. Tarihi bir mekandı… ”

O dönemlerin Alanya’sından bahseder misiniz biraz?
1960’lı yıllarda Alanya çok geriydi. Demirci ve kömürcüler bir arada çalışıyordu. Esaslı yazıhaneler diye bir şey yoktu.. Turizm diye bir kavram hiç yoktu o dönemlerde. Daha sonra bir ev yaptıralım, ya satalım, ya da daireleri kiraya verelim dedik. Sonra otel yapmaya karar verdik. Oteli yaptık, turizm yavaş yavaş gelişmeye başladı. 8o li yıllarda hükümet teşvikler verdi. Turgut Özal turizmi harekete geçirdi. Acentalar ve oteller çoğalmaya başladı. Bir oteli olan ikinci otel yapması için vergi kolaylıkları gösterildi. Yavaş yavaş ilerlettik, oteli büyüttük. Çocuklar büyüdü,evlendiler, onlar da turizme katıldı. (Mustafa- Latif- Hüseyin- Mehmet Kahya)
Payallar beldesinde çok güzel bir otel yaptılar. Kahya Resort.. Orası daha detaylı… Babası hayvanlara çok meraklı; 17 tavşan var, tavus kuşu, yabani tavukları, İran ve Irak tavukları var. Turistler çok seviyor. Midilli getirdi, turistlerin çocukları binsin diye.. “..

Peki yine eskiye dönelim, öncesi Han, sonra Ankara Palas ve Kahya Otel….hiç otelcilik deneyimi ve o örnek de yok, nasıl ilerlediniz ?

Önce yerli müşteri ile başladık daha çok Ankara’dan geliyorlardı. Acenta falan yok o devirde, turist kendi başına geliyor, orda burda konaklıyorlar, sonra bizi buluyorlar, zaten fazla otel yok, birkaç gün kalıyor kocaman sırt çantalarını yükleniyor, doğru Mersin tarafına gidiyorlardı. O zamanlar otelde yemek servisi yoktu. Çarşı yakın olduğu için lokantalara gidip atıştırıyordu turistler.

Kahya Otel’in açılmasıyla birlikte Ankara Palas’a ne oldu?
15-20 sene devam etti Ankara Palas. Daha sonra biraz daha genişlettik, şu an Personel lojmanı olarak kullanılıyor.

HİJYEN VE TEMİZLİKTE DAİMA BİRİNCİ GELİRDİK
Turizmin telaffuz edilmediği dönemlerde bir kadın olarak ailece otelciliğe soyundunuz?. Zorluk çektiniz mi?? Çevreniz nasıl karşıladı ?

Biz işimize canla başla sarıldık. Otel sahibiyiz demez, otelin camlarını siler, her işi yapardık. Bizim bu çalışmalarımızı gören kadınlara iyi örnek olduk, onları da çalışmaya teşvik ettik. Otele gelen denetimciler önce elbise dolaplarının üstüne bakarlardı. Eline toz gelmezse tamam.. Denetimlerde hijyen ve temizlikte otelimiz hep birinci geliyordu.

( Torun Rabia söze giriyor, ” babaannemin olduğu yerde başka türlüsü olamaz zaten ” diyor gülerek)

TÜL PERDELERE AYAKKABILARINI SİLEN MÜŞTERİLER…
İlk dönemlerden çok ilginç bir anısını şöyle anlatıyor Rabia Kahya:
” Eskiden müşteriler perdelere ayakkabılarına silerlerdi. Bir türlü önleyemiyorduk bu durumu. Biz de çift katlı uzunca Amerikan bezini dikip, ucuna kulp yaptık, kapının arkasına çivi çakar ve asardık. Müşteri de öğrendi, ayakkabılarını bu beze silmeye başladılar. Böylece perdeleri kurtardık. ( İşte kadın yaratıcılığı diyoruz hep birlikte gülerek) O dönemlerden bahsederken “Her gün çarşaf değişmezdi ama döşekler pamuk döşek olurdu. Düzeltilmesi zor olurdu ama şimdi döşek değişmiyor. Şimdi her şey daha kolay.. ” diyor.

1960-70 li yıllarda turistlere nasıl bakıyordu bölge halkı?
Henüz turizm konuşulmuyordu ama halk turistlere sıcak bakardı.. Yadırgamıyorlardı. Turizme açık değildi ama gelen turistlere tam bir Türk konukseverliği gösterirlerdi.

10 YILDIR DEVAMLI GELEN TURİSTLER…
Anlatılanlar arasında en çok dikkatimi çeken husus, otele yıllardır uzun süreli gelen misafirler oldu. Özellikle Almanlar… 10-12 yıldır üç aylığına gelen turistler artık otel ailesinden olmuşlar. Oteli evleri gibi görüyorlar. Rabia hanım, birkaç sene gelmeyenleri isimleriyle hatırlıyor ve ” mutlaka vefat etmişlerdir ” diyor. “Yoksa gelirlerdi ” diye ısrar ediyor. Otel misafirleriyle, otel sahiplerinin kaynaştığı, aynı masada yemek yediği sıcak bir yer burası… Turisti çeken de bu….

GÜZEL ÖRNEK: PERSONELE VERİLEN ÖNEM VE DEĞER
Bir diğer önemli nokta da çalışan personelin daimi olması.. Hepsinin gençlikleri bu otelde geçmiş, en az 10-15 senedir çalışıyorlar. Resepsiyonda çalışan Ömer’le ilgili çok hoş anılar anlatılıyor. Aileden biri gibi.. Antalya’da Herşey dahil otellerde sezon bittiğinde bütün çalışanların işsiz kaldığı Konaklama sektörüne muazzam bir örnek Kahya Otel.. Yaz kış açık kalan, personeli koruyup kollayan, ilk otel olan Ankara Palas’ı personeline lojman yapan bir otel burası… Otel personeli mutlu olunca bu durum misafire de yansıyor. Rabia Kahya, ” personeli memnun edersen, o da işini daha çok sever, daha iyi çalışır ve herkes mutlu olur ” sözleriyle özetliyor bu durumu.

DAİMA İŞİN BAŞINDA OLACAKSIN
Sorulara devam ediyorum: Sizce otelcilikte başarılı olmanın ipuçları nedir?
Daima işin başında olacak. Müşteriyi memnun etmeye çalışacak. Otel sahipleri ve çalışanları güler yüzlü olacak. Otel sahipleri ile birlikte yemek misafirleri çok memnun ediyor. ” Biz kendi ülkemizde çalıştığımız patronların yüzünü görmeyiz ” diyorlar. İsteklerini ilettiklerinde hemen çözümlüyoruz. En ufak şeyden mutlu oluyor ve gönülden bağlanıyorlar.

AYŞE KAHYA: PANSİYONCULUKTAN BU GÜNLERE GELİNDİ…
Alanya’nın nerden nereye geldiği üzerine konuşurken Ayşe Kahya (gelini) sohbetimize katılıyor ve şunları söylüyor:

” Pansiyonculuktan bugünlere gelindi. Turizmin burada böylesine patlaması nostalji ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Eskiden otelin yeri evdi. Kayınvalidem en üstte 4 katta otururdu. Tam Anadolu Osmanlı annesi, altında en büyük oğlu, onun altında biz, bizim altımızda eşimin küçüğü oturuyordu.. Boş kalan odalarımızı pansiyona verirdik. Salonlar çok genişti. Odalarda koltuklarımızı bir tarafa toplayıp divanlar açardık. Her yer bu şekilde pansiyondu, çok güzeldi o günler.. Bazen eltilerimizle oturup konuştuğumuz zaman neydi o günler diyoruz. Ben 16 yaşımda evlendim, boy elli kilo 50, yumurta kırmadan evlendim, yemek yapmayı bilmiyordum. Kayınvalidemin kızı olmadığı için beni kızı bildi. Kayınvaldem 1 saat içinde 15 kişilik yemeği 1 saatte yapardı. Ben de şimdi aynıyım.

Gelin kaynana ilişkisi çok güzel… Nasıl başarıyorsunuz?
Birbirimizle açık konuşuruz ,36 yılık evliyim ama yanında sigara içemem. İzin verse dahi… O dönemlerde telefon yoktu.. Kayınvalidem formülü buldu iletişim için.. Deve çanı hangimizin balkonunda çalarsa bir diyeceği vardır biliriz. Haberleşme aracı olarak kullandırdık. Biz ikinci jenerasyonuz. Çağa ve zaman ayak uyduruyoruz. ”

ALANYA’NIN ÜÇ GÜZELİNDEN BİRİ..
Kayınpederinin çok aşık olduğunu anlatırken Rabia Kahya’nın muhteşem gençliğinden bahsediyor . Simsiyah kaşlar, ipek gibi bir ten…diyor.. Kendisi araya giriyor ve ekliyor:
“Alanya’da üç güzel var derlerdi. O güzelin bir öldü, biri duruyor, biri de ben. Makyajsız güzel.. Ben dudağıma boyayı ya bir kez sürdüm ya da iki.. ”
Gerçekten çok güzel bir yüzü var..Özellikle burun profili..

Kadınların estetik botoks yapmalarını nasıl karşılıyorsunuz? diye soruyorum pat diye.. ” Güzel oluyorlar ama ben görmüyorum ” diye cevaplıyor.
Torun Rabia söze giriyor: ” Babaannem kimseye karışmaz.. ” (Politik cevabından anlamıştım bunu)

RABİA KAHYA ALGA: TURİZMCİ OLMAYI HİÇ DÜŞÜNMEDİM
Genç bir anne ve dinamik bir babaanneye sahip olan Rabia Kahya Alga’ya geliyor sıra.. Bu kalabalık aile tablosunda çok renkli bir yeri var. Eski günleri soruyorum ona:
” O dönemlerde sinema, tiyatro yok, her akşam bir ailenin evinde toplanırdık. Kuzenler ayrı, anne babalar ayrı bir evde, muhabbetler çok keyfiliydi. Zamanla bu tablo değişime uğrasa da bayramlarda mutlaka burada toplanıyoruz. Bu otel babaannemin evi gibi… ”

Turizmci olmayı düşündün mü hiç?
Burada kalmak işin kolayına kaçmak olurdu. …Düşünmedim. Kendi yolumu kendim çizdim ve şu anki işimi yapmaktan çok memnunum.

Alanya turizmini nasıl değerlendiriyorsun dünden bugüne?
Altyapı olmadan ilerledi, çarpık pek çok otel yapıldı, Biz şanslıyız çünkü lokasyonu çok iyi, Kelpatra plajına iki adımda, temiz ve yemeği güzel.. Personel bile 10-15 yıldır aynı. Burası kışın da kapanmıyor. Devamlı yaşayan bir otel.
Yeni yapılan otellerin çoğu boş duruyor. Turistten ne kazanırız diye bakıyorlar. Tesis gibi değil de oda kiralıyormuş gibi düşünüyorlar. Küçük ve butik oteller böyle ama son yapılan büyük oteller daha iyi durumda, daha sistemli. Pansiyonculuk ise devam ediyor ama verimli değil.. Çünkü herşey dahil sistemde oteller çok ucuzladı,. oteller ucuzlayınca da pansiyonların modeli öldü… Pansiyon eskiden çok önemliydi ” diyor..

BETONLAŞMA ALANYA TURİZMİNİN TEHLİKESİ
Sohbete ara verip kısa bir tura çıkıyoruz. Kale’den görünen Alanya hem çok güzel hem de geleceğe dair tehlike sinyalleri veriyor. O betonlaşma bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor tepelere, her yere doğru… Alanya’nın en bakir hallerini bilenleri korkutuyor…Bir yerde dur demek gerekiyor bu betonlaşmaya…

Plaj düzenlemeleri ve sahil çok güzel…Turistler ve halk kaynaşmış..İki turist kız Alanyalı gençlere yaklaşıyor ve bizimle voleybol oynar mısınız diye soruyor. Delikanlılar çok kibar biçimde ayağa kalkıyor ve başlıyorlar..Bunlar çok hoş tablolar.. Tur teknelerindeki dev korsan başları muhteşem görünüyor. Dükkanların önünde görüntü kirliliği olmadığı gibi esnaf da gördüğüm kadarıyla turistleri rahatsız edecek davranışlarda bulunmuyor.. Birkaç saatlik gözlemlerim.. Eskiden böyle değildi.. Aynı sorunlar Antalya’da henüz çözülemedi..

Siyasetten, politikaya, tarihten ekonomiye her alanda söyleyecek pek çok sözü var Rabia Kahya’nın.. Ayrıca Alanya’nın tarihi ile ilgili merakla dinlediğimiz pek çok hikaye anlattı bizlere…

İşte bunlardan biri özetle kendi anlatımıyla şöyle:
” Tarihte Yunanlılar Alanya Kalesi’ni zapt etmişler. Yunanlıları kaleden çıkarmak isteniyor, İzmir’den emir gelmiş ama onlar da direniyorlarmış. Alanyalı akıllı kadınlardan biri keçilerin boynuzuna birer çıra bağlamış ve ateş yakmış. Kadın da keçilerin önünde Kaleye doğru yürümeye başlamış. Yunanlılar da Türkler saldırıyor diye kaçmışlar, kaleyi terketmişler… ”

Bir de Yunanlılardan kalan altınların bulanların hikayeleri var, tarlalarda, dikiş makinalarının içinde…..Bir gün anlatırım sizlere dinlediklerimi….

Kaynak: turİzmhaberlerİ.com

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !