Hikmet Gedikli

Kadın Gözüyle Dalış

Çocukluğumdan itibaren sevmişimdir renkleri. Hüzün kokan renklere ise her daim küs kaldım… Yaşam bize renklerin envai çeşidini bahşetmişken, birkaç renkle yetinmek niyeydi? İçimdeki bu yaşam tomurcukları yıllar içerisinde çiçeklere evrildikçe, benim de doğa aşkım doruklara ulaştı. Böylece doğanın birbirinden renkli güzelliklerini keşfetme heyecanına teslim oldum.

Lakin sualtının sır dolu güzellikleriyle tanışmam biraz geç oldu. On beş yaşıma kadar kafamı suya daldırıp, gözümü açıp yüzmekten çekinmiştim. Ayrıca sualtında renkli ne olabilirdi ki, içi suydu dışı suydu küçük hayal dünyamda… Ha, bir de olsa olsa gri balıklar olabilirdi. Velhasıl, o zamanki bana göre sualtının gri renklerini görmeme gerek yoktu… Neden sonra ablamla eniştemin silah zoruyla bana maske ve snorkel taktırmalarıyla, o zamana kadarki sualtı ezberimi bozmaları bir oldu… Benim için yüzme eylemi o andan itibaren anlamını yitirerek boyut değiştirdi… Benim hayalini kuramadığım kadar canlı ve bir o kadar renkli yeni dünyaya bir daha hiç kapanmamacasına bir pencere aralandı… On dokuz yaşıma bastığımda sualtı sevdamı yüzeyden derinlere taşıma isteğiyle üniversitenin sualtı kulübüne dâhil oldum. Fakat evde bir endişe, bir kıyamet başladı…

Bir genç kızın böylesine maceralı bir sevdaya kapılması tehlikeliydi… Babam ne derdi?

Yıllarca bu aşk babamdan gizli, kapalı kapılar ardında bir sır olarak saklandı. Bu yola baş koymuştum! Beni hiç kimse, hiç bir güç vazgeçiremezdi. Aşkım ‘yasak, engel’ tanımıyordu. Eh teorik dersler bitip de sıra deniz dalışlarına geldiğinde babamdan gizli, aşkımla nasıl buluşma ayarlayabilecektim? Türlü yalanlarla eğitim dalışlarımı başarıyla tamamladım. Seven insan tüm zorlukların üstesinden gelir felsefesiyle mi, babamdan gizli eğitim dalışlarına tekrar gitmem zor olacağı için mi bilemiyorum, tüm eğitim dalışlarımı hiç zorlanmadan tek seferde yapıp sertifikamı aldım. Böylece gizli sevdam sualtıyla, babamdan gizli izdivaç gerçekleştirdim. Öyle ki ölüm bizi ayırana dek onunla yaşayacaktım. Evlilik bu ya, eşyasız dünya evine mi girilirmiş? Maalesef, bu evlilik uzun yıllar eşyasız sürdü. O beni ‘kuru bir dalış sertifikamla’ kabul etti, kollarına sardı. Ekipmansız geçen yıllarda fazla kadın dalıcı olmadığından XS beden yerine, dalış teknelerinde bulabildiğim hep birkaç beden büyük BC ve erkek elbiseleriyle dalmak zorunda kaldım. Renklerin önem arz ettiği dünyamda ruhsuz sayılabilecek renklerdeki ekipmanlarla daldım. Bunlar benim gizli izdivacımın kuru soğanı ve ekmeğiydi, oysa bana baldan tatlı geliyordu… Karada lapa lapa kar altında gerçekleştirilecek aktivitelerde çıkartma olasılığım hayli yüksek olan ‘üşüyorum, dondum, donarak öleceğim’ yaygaralarını, Yassı Ada’daki eğitim dalışımı bir beden büyük bir elbiseyle yapmama rağmen, öylesine soğuk havada kopartmadım.

Okul sonrası hızlı ve yoğun tempolu iş yaşamım beni sualtı sevdama daha çok yakınlaştırdı. Stresimi, yorgunluğumu onun dinginliğine hapsediyor, taptaze enerjisini hücrelerime depoluyordum.

Yıllar hızla geçip gidiyordu… Geçen zamanda ruh eşimin bana sualtından geleceğine inandım. Sualtını, dalışı kendine arkadaş edinmemiş bir eş hayal edemiyordum. Hayat her zaman insanın kurguladığı şekilde ilerlemeyebiliyormuş… Yaşam bana sualtına kafasını daldırmamış lakin benden daha profesyonelce yüzen bir eş, bir aşk bahşetti. Onunla tek yaptığım anlaşmaya göre, tatillerimizde benim dalış yapabileceğim, onun istediği herhangi bir otele gidecektim. Evlendikten sonraki ilk tatilimizde ben soluğu dalışta alırken, eşim teknede soluğunu tutup beni beklemek zorunda kalmıştı. İşte o gün eşimin dalış miladı başlamış oldu. Çünkü teknede satha ulaşan hava kabarcıklarımı izlemeyi tahammül edilmez bulmuştu. Benim ısrarlarımla yaptığı ilk ‘Discovery’ dalıştan sonra ise artık sualtı ikimizin de ortak aşkı haline gelmişti.

En kısa sürede eşime dalış eğitimi ayarladıktan sonra kendimize dalış ekipmanları almaya karar verdik. Nihayet, sevdiğim renklerdeki ‘kendi’ ekipmanlarımla dalabiliyordum. Ruh eşimin sualtı aşkı beklediğim gibi başlamamış olsa da, senaryoyu ilerleyen sayfalarda kurguladığım şekle dönüştürebildim. Ruh eşimle sualtında da dalış eşi idik artık…

Yıllardır hayalini kurduğum dünya denizlerine dalma planlarımı evlendikten sonra, en iyi dostum, hayat arkadaşımdan aldığım cesaretle gerçekleştirebildim.

Dün gibi hatırlıyorum, Tayland’daki dalışlarımızdan birinde, dönüşe geçtiğimiz anda çok güçlü bir dip akıntıyla karşılaşmıştık, adeta bir akarsu yatağındaydık… Dip kayalıktı. Her bir kayadan ikişer üçer, rengârenk yavru mürenler başlarını uzatmış, şaşkınlıkla halimizi seyrediyorlardı. O derece canlı bir sualtında eldivenlerimizle dipteki kayalıklara tutuna tutuna akıntıdan kurtulmaya çalışıyorduk. Bir ara gücüm tükenmişti… O an eşim güçlü koluyla kolumu kavrayarak beni akıntıda sürüklenmekten kurtarmıştı.

Bir kadın dalıcı olarak, geçmiş yıllarda ‘dalış öncesi ağırlık kuşanma sendromu’ adını verdiğim stresim de eşim sayesinde yarı yarıya azaldı. Zira ağırlıklarımı (kemer, tüp) kuşandığım andan, platforma gidene kadarki geçen zamanda, yükümü hafifletmek için bir eliyle sırtımdaki tüpümü kaldırırken, diğer eliyle yürümeme destek olur.

Dalmaya başladığım yıllarda metalik gri renkteki alüminyum tüpler, çelik tüplerden daha yaygındı. Canlı renklere takıntılı bir kadın dalıcı olarak sarı renkli çelik tüplerle dalmak bana ayrı bir keyif veriyordu. Kadın olarak, üstelik bir de minyon bir kadın olarak, alüminyum tüple daldığım zamanlar kemerimi ağırlıklarla doldurmak bana eza gelirdi. Ağırlıkların temas ettiği kemiklerim (leğen, en alt kaburga) ağrıyarak çıkardım dalışlardan. Çelik tüplerin daha az ağırlık kuşanmamı sağlamasını, bir kadın dalıcı olarak avantaj sayıyorum.

Eşimle aynı renkte ve markada dalış paletleri ve patiklerine sahibiz. Onunkilerle benim malzemelerimi ayrıştırmakta güçlük çektiğimiz anlarda kendi aramızda ‘kadınların palet ve patiklerini biraz topuklu üretmeliler’ diye söylenerek takılmıyor değiliz…
Biz kadınlar mavi dünyada da kadınsal seçimlerimizle, duygularımızla, içgüdülerimizle varız… En önemlisi kadın sualtına bir defa âşık olduysa sımsıkı sarılır ve asla ondan vazgeçmez.

Kaleme aldığım ‘Ti Amo Ada’ isimli romanımda da sualtına duyduğum aşkı kendimce dile getirmeye çalıştım.

Hikmet Gedikli

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !