Sevgili dostlar,
Hepimizin hayalleri vardır ve hayatımızın büyük bir kısmı bu hayalleri gerçekleştirmek uğruna farkında bile olmadan bir sürü hatalarda beraberinde geçip gider. Ama gerçekleştirebildiğimiz hayallerimizin de keyfine doyulmaz.
Bende “tekne sahibi olma” hayalime 52 yaşında, dostum ve aynı zamanda tanıdığım en iyi, en özel yelken eğitmenlerinden biri olan Cengiz Mimarbaşı sayesinde kavuştum. Bodrum’da “Yacht Lift” te görüp aşık olduğum tekne eski adı ile KOSHKA yeni adı ile GİZEM (kızımın adı) hiç düşünemediğim bir anda benim oldu. Bu süreçte başta Cengiz Mimarbaşı olmak üzere Bodrum YACHT LIFT sahibi Çetin beye, DENİZBANK Kızıltoprak şb.ne, bir hafta boyunca zehirli boya ve diğer çalışmalara yardımcı olan Ahmet S.Çelik, Dr. Arda Kayman’a, Bodrum’dan Ayvalık’a kadar eşlik eden dostum Kpt. Fikri Kumbasar’a bana inanan, güvenen tüm dostlarıma en önemlisi de benim için bu mucizeyi gerçekleştiren Mr. Werner Zottelhofer e teşekkür etmeliyim.
Mr. Werner tanıdığım ve değer verdiğim özel insanlardan biri. Nazik, naif, alçak gönüllü, yüreği kocaman bir insan. Artık Avusturya’da da bir büyüğüm var. Bizim çalıştığımız sürece, hergün Gündoğan daki arkadaşının evinden İçmeler’e gelip hem bize yardım etti hem de teknenin detaylarıniı anlattı. Bazı insanlara örnek olur diye anlatmadan geçemeyeceğim önemli bir davranışı da; tekneden bir tek iğne almadığı gibi değişmesi gereken üç akü için saatlerce mücadele verip sonunda hiç olmazsa bir tanesinin ücretini ödemek için beni zorla ikna etmesi olağan üstüydü. Teknemiz suya indikten sonra fotoğraflarını çekip son kez el sallayarak döndü.
Translog ve diğer evraklarımızı tamamlayrak salı günü 13/07/2010 saat 14:00 te suya indik. İlk günün heyecanı, bir arkadaşımızında bize katılacağı haberini de alınca Akyarlar koyunda beklemeye karar verdik. Sonradan arkadaşımın gelemeyeceği bilgisini alınca Çarşamba sabahı yola çıkmak üzere kumanyamızı tamamlayıp teknede ilk gecemizi geçirdik. Önümüzdeki uzun ve zorlu yol, ilk kez kendi teknemle bu yolda olmak ve hala inanamadığım “benim teknem” duygusu uyumama engel olmasına karşın yorgunluk galip geldi.
Çarşamba (14/07/2010) sabahı saat 05:30 da ayaktaydım, arkadaşımda kalkınca kahvaltımızı yapıp ilk hedefimiz Turgut reis D-Marina dan yakıt alıp ilk rotamıza girdik. Hava yüksek, kuzey kuzey batı dan esiyor. Dövüne dövüne rüzgara karşı diğer bir deyişle yokuş yukarı çıkıyoruz. Önceden planladığımız rotaya sadık ilerliyoruz ancak tekneyi yeni tanımaya başladığım ve uzun zamadır yatan motoru fazla zorlamamak adına 1800 deviri geçmemeye özen gösteriyorum. Bu devirlede ortalama 6-7 mil olan hızımız zaman zaman 2 mile kadar düşüyor. Bu arada yelkenleri donatmaya fırsatımız olmadığı için sonradan çok pişman olacağımı tahmin edemedim. İlk gün Dilek boğazını geçip hava kararmadan Kuşadası’nda olmak uğruna son 20 mili bordadan alıp iyice sallanıyoruz. Saat 10:00 civarında bize kıyıdan destek veren, hatta şişme botu ile gelip yol gösteren gerçek denizci ve dost sayın Behzat Kumbasar sayesinde kolaylıkla Kuşadası Setur marinaya giriyoruz.
Koordinatları belli olmasına karşılık devam eden yüksek hava ve karanlık bulunmasında güçlük yaratıyor. Çoğunlukta yanıltıcı kırmızı yeşil renkler başta olmak üzere rengarenk şehir ışıkları arasın da giriş fenerlerinin seçilmesi neredeyse imkansız hale geliyor. Bütün marina ve limanların bence alması gereken önlem, her tekede GPS olmadığını düşünerek, giriş iskele, sancak fenerlerini daha güçlü yada IMO kuralları çerçevesinde, rahat belirlenebilir yapmak.
Perşembe (15/07/2010) günü biraz oyalanıp kumanya takviyemiz ve marina çıkış işlemlerimizi bitirdikten sonra saat 11:00 de yola koyuluyoruz. Yine Poseidon bize karşı, rüzgarın sesi korku filimlerindeki gibi sürekli kulaklarımızı tırmalıyor. Hedefimiz önerilen Gök koya demirleyip geceyi orada geçirmek. Sığacık körfezini iyice yükselen havada geçip saat 19:00 civarında Gök koya giriyoruz. Uygun bir yere demir atıp gece için hazırlıklarımızı yapıyoruz. Sonradan öğreniyoruz ki (yaşayarak) bu koy tüm rüzgarlara kapalı olmasına karşılık sadece kuzey batı ya açık. Esen rüzgar da kuzeybatı. Tahmin edebileceğiniz gibi gece baştan iki vasattan bir demirle zor barınıyoruz. Sabaha kadar uyumadan havuzlukta nöbet tutuyorum. Günün ilk ışıklarında demirleri toparlayıp yola koyuluyoruz. Günlerden Cuma (16/07/2010) doğrudan Alaçatı marinaya girip ertesi sabaha kadar deliksiz uyuyoruz.
Cumartesi (17/07/2010) sabahı saat 06:00da marina dan ayrılıp Çeşme’yi geçip Karaada’nın güneyindeki üçüncü koya demirliyoruz. Buraya ulaştıktan sonra anlıyorum ki aslında Kuşadası’ndan erken çıksaydık doğrudan buraya gelebilirdik. Dolayısıyla iki gün kaybımız var. Burası cennet gibi bir yer bunca gün cehennemden sonra sanırım Poseidon bize gülümsedi. Çeşme’den günübirlik tur tekneleri buraya geliyor. Özel yatlar, yelkenliler. Bende huzur içinde uyurken birden arkadaşımın bağırması ile uyanıyorum. Bir motor yat bizim demirin üzerine demir atıp toplayınca bizim demiri de almış. Neyse hemen motoru çalıştırıp yeniden demir atıyoruz. Nihayet akşam huzur içindeyiz. Pazar günü planımızı yapıp yatıyoruz.
Pazar (18/07/2010) saat 06:00 da vira bismillah tekrar yoldayız. Karaburun’u tırmanıyoruz diğer günleri düşünürsek daha güzel hava ama sadece düşünüyorum yüksek sesle söylemiyorum. Neme lazım Poseidon duymasın. Yolun yarısı ve denizin ortası, ne haritada bir işaret var nede denizde bir uyarı, küt diye omurgamız bir şeye vuruyor ve geçiyoruz.. Ne olduğunu anlayamadığımız şey bir kayalık olamaz, içi su dolu bir bidon diye yorumluyoruz ve yola devam ediyoruz. Nihayet Yeni Foça’ya demirliyoruz. Botla kıyıya çıkıp arkadaşımın evinde soğuk ayranlarımızı içerek terastan denizi seyrediyoruz. Fakat o ne, teknemin üstü insan dolu. Pazar günü günübirlik civardan yüzmeye gelenler, istilacı gibi tekneye tırmanıp üzerinde dolaşıyorlar. Hemen fırlayıp sahile iniyorum bota atlayıp hızla tekneye gidiyorum. Benim geldiğimi görenler atlıyor bende son kalan kişiye patlıyorum “kardeşim ben senin evine böyle izinsiz gelsem sen ne düşünürsun” diyorum adam özür dileyip suya atlıyor. Havuzluk dahil her yer su içinde. O hırsla temizliğe girişiyorum sonrasında duş alıp yatıyorum. Akşam arkadaşım telefon ile kaldırıp yemeğe beklediklerini söylüyor. Kıyıya çıkıp neredeyse beş gündür ilk kez sıcak yemek yiyoruz. Bir başka arkadaşım Ferhan kaptan sağolsun İstanbul’dan arabamı getirip Ayvalık’a bırakıyor ve bize katılmak için gece Yeni Foça’ya geliyor. Onuda alıp gece uyuyoruz.
Pazartesi sabahı (19/07/2010) sabah aynı saatte yola çıkıyoruz. Hava çok güzel, saat 12:30 da Ayvalık Setur marina ya girip teknemizi bağlıyoruz. Karada tadilat, inmeyi bekleme yolda kaybettiğimiz iki-üç gün programımın çok dışında olduğu için bir aylık sözleşme yapıp teknem Gizem’i Ayvalık’ta bırakıp İstanbl’a dönüyorum. Mr. Werner’in bir sözünü hatırlıyorum “Türkiye’de tekne sahibi olmak çok pahalı”. Bu düşük cümle dünya dolaşmış birinin ne demek istediğini çok rahat ifade ediyor.
Birincisi ikinci el bir tekne sahibi olarak Amerikan bayrağı ile kendi karasularımda dolaşmanın ne adar ağır olduğunu ifade etmek isterim. Umarım müsteşarlık da bu rahatsızlığı hisseder ve biran önce uygun bir çözüm getirir.
İkincisi bu yolu yapmak isteyen arkadaşlarıma yaşadığım gördüğüm her türlü bilgiyi detayları ile sakınmadan verebilirim. Nedense bazı denizci olduğunu düşünenler, bilgi vermeyi sakıncalı görüp geçiştirmeyi bir marifet sanıyor.
Üçüncüsü ise, ya ben bilmiyorum yada rastlayamadım. Bu tip bilgilerin paylaşıldığı bir siteye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bulamazsam kendim yapacağım.
Ayvalık – İstanbul, etabı için tekrar yazacağım.
Deniziniz, rüzgarınız kolayınıza olsun.
Kpt. Hayrettin Armağan DÜĞENCİ
islakmavi@hotmail.com