Sadettin Aşkın kimdir?
1961 yılında Çanakkale’de doğdu, eğitimini İstanbul’da tamamladı. Sualtı ile 1980 yılında Türk Balıkadamlar Spor Kulübü’nde (Caddebostan) tanıştı. Mesleği ile hobisini birleştirdikten sonra 1990’lı yıllardan bu yana Ege, Akdeniz, Kızıldeniz, Karayipler, Maldivler, Hint Okyanusu gibi yerlerde sayısız dalışlar yapıp, fotoğraflar çekti. Günümüzde gerçekleştirilen birçok sualtı fotoğraf yarışmasında jüri olarak görev alıyor. Aynı zamanda sualtı fotoğrafçılığı konusunda özel dersler veriyor. Halen 1989 yılında eşi Mediha Aşkın ile birlikte kurduğu Karanlık Oda Fotoğraf Hizmetleri ile profesyonel fotoğraf sektörüne çekim ve baskı hizmetleri sunuyor.
Deniz tutkusu ve sevgisi genetik herhalde, kendimi bildim bileli bende hep vardı. Bu anlamda şanslı bir çocukluk yaşadım, yaz tatillerim deniz kıyısında geçti. Zaman içinde dalışa ve sualtı fotoğrafçılığına merak saldım.
Profesyonel anlamda sualtı maceram, 1980 yılında Türk Balıkadamlar Spor Kulübü’nde başladı. 1960 doğumlu olduğumu düşünürsek o zamanlar 20 yaşındaydım. Üç yıl hiç kesintisiz tüm dalışlara katıldım. Ardından araya askerlik girdi. Askerlik sonrası bir dönem daha dalışlara devam ettim fakat o zaman da iş hayatım başladı.
1988-89 yıllarında bu nedenle ara vermek zorunda kaldım. Bu yoğun tempo epeyi sürdü, evlilik ve çocuk derken, benim için çok uzun bir süre sayılan beş-altı yıl kadar sualtı dünyasına uzak kaldım. Eşim Mediha ile 1987’de evlendikten iki yıl sonra Karanlık Oda Fotoğraf Hizmetleri’ni kurduk. O yıllarda gerçekleştirilen bütün sualtı fotoğraf sergilerinin hazırlanmasına yardımcı olduk.
Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) görüntüleme kurulunda da iki dönem çalıştım. Kişisel sergilerimi; 2005 yılında, Moda Deniz Kulübü’nde, Galatasaray Schneidertempel Sanat Merkezi’nde, 2006’da ise Gökçeada’da açtım. Bu sergilerde ilk kez tual üzerine sualtı fotoğraflarımı sergiledim. Ayrıca değişik yıllarda çok sayıda karma sergiye katıldım.
1992’den bu güne kadar TSSF, TÜDAV, BSK, ODTÜ SAGAY gibi kurumların düzenlediği fotoğraf yarışmalarında jüri üyesi ya da başkanı olarak görev aldım. Bu yarışmalara dijital fotoğraf teknolojisi öncesi 2007 yılına kadar yarışma dialarının banyo edilmesi için 15 yıl boyunca sponsorluk yaptım.
1992’de Bozcada’da ODTÜ’lü bir grup öğrencinin organize ettiği ilk sualtı fotoğraf yarışması düzenlenmişti. Orada filmlerin banyo edilmesi gerekiyordu çünkü haftasonu gündüz ve gece dalışlarıyla yarışma yapılıyor, herkes makara çekiyordu. Katılımcı 50 kişi varsa 100 adet dia film yapar. Onların ne Bozcaada’da ne de Çanakkale’de yıkanması söz konusu idi. Yakında hiçbir yer de yoktu. İstanbul, Ankara ya da İzmir’e götürmek zorundaydınız. Zaten filmlerin banyo edilme sorunu çözülebilmiş olsaydı belki ilk yarışma daha önce de yapılabilirdi. Bana o zaman “Sadettin Bey, filmleri Bozcaada’da yıkayabilir miyiz?” dediler. “Elbette” dedim. Bizim dia yıkama sistemlerimizi söktük, gerekli her şeyi arabaya yükledik. Bozcaada’da kalınan otelin bodrum katında bir karanlık oda kurduk ve çekilen filmleri yarışma bittikten sonra sabaha kadar banyo ettik. Sabahleyin filmler yarışmacılara dağıtıldı. İçlerinden beşer kare seçilip jüriye teslim edildi. Bu şekilde yarışma iki gün yapıldı. Sonraki yıl Gökçeada, Foça, Dikili diye devam etti. Bu ilk yarışmada bana jüri başkanlığı teklif edildi ama ben, benden yaşça daha büyük olan Caddebostan Balıkadamlar Spor Kulübü’nden rahmetli Nurdoğan Özkaya ağabeyimizin olmasını istemiştim. Sonraki yıllarda da çok fazla yarışmalara katılamadım çünkü aynı zamanda filmleri de banyo ettiğim için benim yarışmacı olarak katılmam haksızlık olurdu. Zaten hem jüri hem yarışmacı olunmaz. Neredeyse bu güne kadar yapılan fotoğraf yarışmalarının yüzde 90’ında jüri olarak görev aldım.
Sonuç olarak konuyu toparlayacak olursam, iş hayatım oturduktan sonra fotoğrafa yoğunluk verdim diyebilirim. Para kazanmaya başlayınca, maddi olarak rahatladığım için iyi makineler alma şansını da yakaladım. Sonrasında Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinde fotoğraf çekmek üzere gezilere katıldım.
İyi bir sualtı fotoğrafçısı olmak
Önce iyi bir dalıcı olmak gerekiyor. Sualtında yüzerliliğiniz, dengeniz, sakinliğiniz ve panik yapmamanız çok önemli. Çok iyi bir balıkadam olduktan sonra fotoğraf bilginiz de yeterliyse iyi bir fotoğrafçı olmak için gerisi gelir düşüncesindeyim. Sualtında gerekli kurallara uymak, dikkatli olmak zaten en önemlisi. Ancak çok iyi olmanın, insanın kendisine çok fazla güvenmesinin de tehlikeli yanları var. O zaman bazı şeyleri atlayabiliyorsunuz. Örneğin; paletlerini giymeyi veya ağırlık kemerini takmayı unutanlar olabiliyor. Belki biraz da korkmak ve endişe duymak güvenlik için gerekli olabilir.
Paylaşmayı bilmek gerek
Fotoğraf çekmek için dalışa gittiğimizde yalnız değiliz, yanımızda en az üç-beş arkadaşımız oluyor. Zaten buddy’lerimiz de (dalış eşi) var. Üzülerek söylüyorum, bazı arkadaşlarımız bir konuyu yakalayıp çekiyor, çektikten sonra başkaları aynı konuyu paylaşmasın diye ortamı bir palet darbesiyle bulandırıyor ya da canlıyı özellikle ürkütüp kaçırıyor. Hatta bu tür bir olay benim de başıma geldi. Kızıldeniz’de bir konu bulmuştum, çekimdeyken biri yanıma gelip omuz attı; baktım yine dalıcı bir arkadaşımız. Ben konsantre olmaya çalışırken yavaşça beni itti, kadrajdan çıktım ve yerime yerleşti. Ne acı ki kimileri hırslarına yeniliyor. Ben bu tür hırslara karşıyım, paylaşmayı severim ki olması gereken de budur diye düşünüyorum.
Karanlık Oda
Kore Şehitleri Cad. No: 52/3 Zincirlikuyu/İstanbul
www.karanlikoda.comwww.karanlikoda.com
Yazı: Pınar Demirer Fotoğraflar: Sadettin Aşkın
Kaynak: www.navigamagazin.com