Doç. Dr. Uğur Özgöker “Orta-doğu” yeniden inşa ediliyor"

Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler ve Fransızlar arasında yapılan Sykes-Picot “Gizli Anlaşmasıyla” Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki topraklarının emperyalist Britanya İmparatorluğu ve Fransa arasında paylaşılması ile başlayan; 19. yüzyıldaki kömürün yerine 20. yüyılda petrolün endüstrinin temel enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlanması ve dünya petrol yataklarının % 65’inin Orta-Doğu’ da bulunması ile çok önem kazanan Orta-Doğu bölgesinin Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bitmeyen çilesi, son günlerde  Irak ve Suriye’deki çalkantılar ve iç savaşlar yüzünden iyice artmıştır. Türkiye’ nin güney sınırlarından başlayan bölgedeki olaylar, mezhep ve etnik odaklı bölünmüşlük, ABD’ nin yeniden Ortadoğu’da boy göstermesiyle, bölgede yeni etnik devletlerin  kurulmasına yönelik korkumuzun maalesef yakın gelecekte başımıza geleceğine karine teşkil etmektedir. Şimdilik Orta-Doğu’ daki etnik ve dinsel temelli bölünmeler ve bölgede yeni devletlerin peydahlanması Türkiye’ ye olumsuz bir etkisi olmayacak gibi görünmektedir. Hatta kurnaz bir dış politika ile Türkiye’ de bu yeniden yapılanmadan 1926 Ankara Anlaşması ile hak kazandığı ve 1958 BAAS darbesinden beri alamadığı Musul Petrolleri gelirlerinden yeniden hakkını alabilecektir. Ancak oyunun kurallarını doğru oynamazsak bu bölünme Türkiye’ye de sirayet edebilir; çok dikkatli ve uyanık olmalıyız!

Orta-Doğu’ daki 4 Arap-İsrail Savaşı (1948-1956-1967-1973) ve 1975’ teki Lübnan İç Savaşı ile 1982’deki İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi gibi çok büyük çaplı çatışmalarla sınırlar itibarıyla küçük değişiklikler olsa da siyasi yapılar yani devletler bakımından değişmeyen Orta-Doğu coğrafyası;  kısa adı IŞİD olan “Irak Şam İslam Devleti” adlı silahlı örgütün bir anda Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’ yi eline geçirmesi ile yakın gelecekte yeni devletçiklerin kurulması ile değişeceğinin çok belirgin işaretlerini vermiştir. ABD’nin ulusal çıkarları da Orta-Doğu’da birbirleriyle sürekli savaşan ve hepsi ABD’ye muhtaç çok sayıda küçük devletçiklerin varlığı ve bölgede güçlü bir otorite olmaması nedeniyle bütün bölge petrollerinin kontrolünün ABD petrol şirketlerinin elinde olmasını gerektirdiği için, Orta-Doğu’nun yaklaşık 100 sene önce İngiliz İmparatorluğu’nun milli çıkarları doğrultusunda uyguladığı dünya politikası “Pax-Britanica” çerçevesinde çizilen sınırlarının bu defa, 100 sene sonra ABD‘nin milli çıkarları doğrultunda uygulamaya koyduğu dünya politikası “Pax-Americana” ile yeniden çizilecek ve yeni devletler bölgede yapay olarak yaratılacaklardır.

Peki sözde ABD’ ye karşı gibi görünmekle aslında ABD’nin bölgedeki taşeronluğunu yapan  IŞİD, nasıl bir örgüttür? Ne zamandan beri var? Irak’ta ve Suriye’de ne yapmaya çalışıyor? Bundan sonra ne olacak? İsrail neden Kürdistan devletini destekleme kararı açıkladı? IŞİD neden halifelik ilan etti? Türkiye resmen inkar etse de niye IŞİD’ e sürekli silah, askeri teçhizat ve lojistik destek sağlamaktadır?

IŞİD esasen Irak ve Suriye merkezli bir “isyan” örgütüdür. 2 Ağustos 1990’da Saddam liderliğindeki Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan, Şubat 1991’de ABD’nin Irak’ı Kuveyt’ten atması ile devam eden 1. Körfez Krizi sırasında 1991’de Ortadoğu’nun Washington tarafından yeniden dizayn edilmeye başlaması ile kurulmuştur. Örgüt El Kaide’ye bağlı iken Irak El Kaidesi adını almıştır. Bu örgüt Sünni ağırlıklıdır. ABD’nin Mart 2003’te Irak’ı işgal etmesiyle yeraltına inen örgüt, 2012’de ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle ile tekrardan Irak ve Suriye’de etkin olmaya başlamıştır. Örgütte çok sayıda Çeçen –Afgan – Arap – Türk ve Pakistanlı Sünni Müslüman gönüllü asker olarak savaşmaktadır.

Afganistan’daki Taliban gibi son derece katı kurallarla yönetilen ve Şeriat taraftarı olan IŞİD, son aylarda katliamlarıyla da  gündeme gelmiştir. Ancak Türkiye için şüphesiz en önemlileri Alevi ve Arap Alevisi Nusayri’lere yönelik Hatay Reyhanlı’daki terör saldırısı ve 11 Haziran 2014’de Musul Başkonsolosluğumuzu işgal ederek 50 civarında  Türk diplomat ve ailelerini  rehin alması olmuştur. Bu konuda basın yasağı olduğu için halen sağlıklı bir bilgiye sahip değiliz. Rehin alınan Türk vatandaşlarının kurtarılması için IŞİD’le Türk Hükümeti’nin gizli pazarlıklarının devam ettiğini sadece tahmin edebiliyoruz.

IŞİD çok yakın zamanda Irak ve Suriye merkezli yoğun işgallere başladı. Musul ve Rakka’yı işgal ettikten sonra Kerkük ve Bağdat’ın üzerine yürüyor. ABD’nin 300 kişilik en stratejik askeri danışmanlarını derhal Bağdat’a merkezi hükümete destek için göndermesinden sonra Kuzey Irak’ı elinde bulunduran ve 1991 yılından beri 36. Paralelin üstünde Kuzey Irak’ta fiilen ( De facto ) kurulmuş olan Kürdistan’ın silahlı kuvvetleri peşmergelerin, Şia mezhebinden “sözde”  Irak başbakanı gerçekte Irak merkezi hükümetinin ( Bağdat ) “şimdilik” başkanı Nuri El Maliki’ye destek vermeleri üzerine IŞİD’in Bağdat’a girmesi geçici bir süre için durdurulmuştur.

Bu arada İŞİD, nüfusunun % 75’i Sünni Müslüman, % 12’si Hıristiyan ve sadece % 13’ü Şia mezhebinin türevi Arap Alevisi Nusayri olan ve Suriye’de 1970’lerden beri iktidarı elinde tutan Alevi diktatör Esed ailesinin ayrımcı mezhepçi yönetiminin halk üzerindeki olumsuz tepkilerinden, Suriye’deki etnik bölünmüşlükten ve Beşar Esed’in uluslararası meşruiyetini tamamen kaybetmesinden istifade ederek etkinlik alanını Irak’ dan Suriye’ye de kaydırarak Suriye ile de savaşmaya başlamış ve Kuzey Suriye’ de tamamen kontrolü ele geçirmiştir. Rusya’nın Orta-Doğu’daki en büyük müttefiki Arap milliyetçi sosyalisti (!) BAAS partisi başkanı ve Suriye sözde Cumhurbaşkanı diktatör Hafız Esed ölünce yerine şimdiki Cumhurbaşkanı Beşar Esed hanedan yönetimi gibi cumhurbaşkanı olmuştur. Oğul Esed de babası gibi Rusya ve İran’ın desteği ile otoriter ve totaliter bir yönetim uygulamakta, başta Suriye’de yaşayan Türkmenler olmak üzere, Sünni Müslüman Araplara, Ermeni asıllı Ortodoks Hıristiyanlar ile Arap asıllı Katolik Marunitlere büyük etnik ve mezhepsel baskı uygulamaktadır. Suriye’de 1970 den itibaren Türkmenler büyük katliamlara maruz kalmışlardır. 

ADB; Ortadoğu’da İsrail’in de milli çıkarları doğrultusunda Irak ve Suriye’yi parçalayarak Şii, Sünni ve Kürt devletleri kurma konusunda ciddi adımlar atmaktadır. Hatta ABD, Irak ve Suriye dışında Türkiye ve muhtemelen de İran’dan da toprak koparmak suretiyle Ortadoğu’ da yeni devletler kurmanın ve bölgeye daha kolay hakim olmanın peşindedir.

Zira Rusya-Ukrayna krizi ve Rusya’nın enerji kartını kullanması, Barzani’nin liderliğindeki Irak Kürt Devleti’nin Irak Merkezi hükümetinden bağımsız olarak Türkiye üzerinden petrol ihracatına başlaması ABD’nin bölgeye yeniden ve bu defa sürekli kalıcı olarak gelmesini teşvik etmiştir. Zaten bir süre önce  İran ile gayrı resmi de olsa diplomatik ilişkilerin 1979 Humeyni darbesinden sonra yeniden kurulmaya başlaması da bu politikanın bir uzantısıdır.

ABD, Orta-Doğu’da öncelikle  Irak ve Suriye’den koparılan topraklarla Şii Arap, Sunni Arap ve Kürt Devleti kuracaktır. IŞİD bu projede  ABD’ nin ve İsrail’in alt yükleniciliğini yani taşeronluğunu yapmaktadır. ABD Afganistanı işgal eden Rusya’ya karşı Taliban ve El-Kaide’yi kurdurup yıllardır dünyanın en gelişmiş ve ileri teknolojilerine sahip silahlar vererek ve büyük finansal yardım yaparak desteklediği işi bittikten sonra da düşman ilan edip imha etmeye kalktığı gibi; IŞİD’i de desteklemesi de, kendisinin Irak’a başbakan yaptığı ancak kendisini dinlemekten vazgeçip Rusya-İran ve Çin’in desteğini alarak, Tahran-Bağdat-Şam ekseninde Şii yönelimli, ABD’ye karşı bir dış politika izlemeye başlayan Irak’ın sözde Başbakanı Şia mezhebinden Nuri El Maliki’ye haddini bildirme operasyonudur. Bu operasyonda taşeron olarak kullandığı, geçenlerde lideri Ebu Bekir El Bağdadi’yi de Halife ilan eden IŞİD; bütün müslümanları bir bayrak altında toplamayı amaçlayan bir İslam devleti kurma hayalleri kurmaktadır. Ancak ABD; Orta-Doğu’daki büyük “inşaat-müteahitlik” işlerinde, yani yeni devletçikler inşa etme projesi tamamlandıktan sonra “alt yüklenici” yani taşeron olarak kullandığı IŞİD’ in işine de TALİBAN ve EL KAİDE gibi son verecek; sözleşmesini fesedecek ve onu da düşman ilan edip yok edecektir. Hali hazırda ABD’ nin tekelinde olmayan bütün Orta-Doğu petrolleri de ABD şirketlerinin kontrolüne geçecektir.

ABD’nin IŞİD taşeronluğunda icra ettiği bu stratejisi 10 yıl kadar önce ilan ettiği BOP yani “Büyük Ortadoğu Projesi”nin aşamalarından sadece birisidir. Devamını ise geçmişte Tunus-Mısır-Libya ve Yemen’de gördüğümüz gibi Orta-Doğu’daki diğer ülkelerde de seyirci (!!!!!!) olarak izlemeye devam edeceğiz. Bu sıcak yaz ve mübarek Ramazan günlerinde Irak ve Suriye parçalanıp hemen güney sınırımızın ötesinde Washington güdümlü yeni peyk devletçikler kurulurken Türk kamuoyunun dikkati 12. Reis-i Cumhurumuzun “Çatı” adayı İslam İşbirliği Teşkilatı E. Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmelettin İHSANOĞLU’mu yoksa AKP’nin adayı Recep Tayyip ERDOĞAN’mı olacağı konusuna odaklanmıştır. Dikkatimizi Orta-Doğu’ya yoğunlaştırmazsak, bu sürecin malesef Türkiye açısından çok tehlikeli sonuçlar da doğurabileceğini söyleyebiliriz.

Doç. Dr. Uğur Özgöker

AREL ÜNİVERSİTESİ İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

ULUSLARARASI DİPLOMATLAR BİRLİĞİ Yönetim Kurulu Üyesi

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !