Kültür ve Turizm bakanlığının organize ettiği, 11 Mart 2011 tarihinde dalışa yasak bölgelerde ki yeni düzenlemeler için Ankara’da bir toplantı yapılmıştır. TSSF de bu toplantıya davet edilmiştir.TSSF den başkan yardımcısı Bedri Sincar ve uzun zamandır bu sektörde hizmet etmiş bir eğitmen ve eski bir işletmeci olarak acizane ben de katıldım. Bizlerin beklentisi yeni yerlerin açılması ile ilgili düzenlemelerdir. Toplantıda İzmir Dokuz eylül üniversitesindeki deniz bilimleri ve teknolojisi Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalarda kıyılarımızın bazı bölgelerinde batık buluntusuna rastlanmıştır. Bundan dolayı bazı dalış noktalarının kapatılması önerisi gelmiştir. Toplantıda tarafımızdan buna gerekçelerle karşı çıkılmıştır.
Dalış bölgelerinin gerek çevresel etkiler gerek sualtı canlılığının azalması ile yok olduğu. Bundan dolayı zaten bu konuda mağdur olan dalış merkezlerine,bu yeni yasaklarla tamamen bu sektöre bir darbe vurulacağını söyledik.Hatta önerilen bazı yeni yasak bölgelerin deki dalış merkezlerinin ayağını dahi suya sokamayacağından kapanacağını belirtik. Tüm dünya alternatif turizmin en önemli aktivitesi olan dalış turizmini geliştirmek için düzenlemeler yaparken bizim yeni yasaklarla karşılaşmamız anlaşılmazdır.
Hazırladığımız bir sunum ile dalış bölgelerinin önemi ve isteklerimizi anlattık. Dalış turizminde iştigal eden işletmelerin ana sermayesi sualtının tüm güzellikleridir. Bölgenin çok güzel ve çekici olması çok dalıcı anlamına gelir. Bundan dolayı bu işletmelerin buraları korumaları kaçınılmazdır. Ticari kaygı duyan aklıselim dalış okulları kendi bölgelerini korumak ve geliştirmek amacında olduğu anlatıldı.
Toplantıda bazı katılımcılar bize destek vererek bu işletmelerin mağdur edilmemesi gerekliliğini dile getirdiler.
Bu önerilen yeni yasak bölgelerin hemen bir kararla değil daha detaylı bir araştırma yapılarak bir sonuca varılması saptanılmıştır.
Ama bizler bazı batık bölgelerinin tüm dünyada örnekleri olan arkeoloji parkları olarak açılması önerisini getirdik. Ama nedense daha henüz ülkemizin o noktalara gelinmediğini belirtildi. Deniz kirliliğinin kıyılarımızı tehdit ettiği, bu da o gelinecek zamanın çok geç olabileceği de bir başka gerçektir.
Anlayamadığımız bir noktanın da batık olan bölgenin ufak bir alan değil büyük ölçekte bir bölgenin yasak olmasıdır. Bir kırık amfora parçası ile yasak bölge kararı alınmamalıdır.
Bir de neden bu yasakların sadece dalıcıları kapsıyor olması. Yasak olan bölgedeki teknelerin demirlemesi aşağıdaki batığa herhangi bir zararı yok mu veya bir trol teknesi o batığı talan etmiyor mu? Yoksa tüm dalış yapanlar potansiyel bir tarihi eser kaçakçısı mı bunlarda cevap beklediğimiz sorular.
Bazı batıkların derinlerde olduğu ve sportif dalış amaçlı dalışlarda bu derinliğe inilemeyeceği bilinilmektedir.
Öteki ülkelerle rekabet etmemiz için yasak değil dalışa özel parklar ve arkeo parkların olması önemlidir. Hırvatistan savaş sonrası dalış turizmi için tüm kıyılarını Avrupalı dalıcılara açtı.
Toplantıyı düzenleyenlerin ve katılımcıların dalış turizmine karşı olduğunu sanmıyorum.
Yoksa bizi davet etmezlerdi eskiden olduğu gibi bir cetvelle yasakları koyarlardı. Onların da bu sektörün mağdur olmasını istemediklerini bu toplantıda anladık. Ama bu sektörle ilgili geniş bir bilgiye sahip olmadığını anladık.
Bu ülkedeki tüm değerler hepimizindir bizlerde yağmalanmasını istemeyiz. Ama yasak kararları ile bu sektör deki çalışan insanları cezalandırmak da doğru değil. Burada ortak çalışmalar yaparak kimse mağdur olmadan düzenlemeler yapılmalıdır.
Bizler dalış turizmi işletmecileri, dalış merkezleri eğitmenler ve her seviyede dalıcılar dalış bölgelerimizin kapanmaması için ortak hareket etmeliyiz yoksa dalmak artık hayal olacak.
Hiç olmazsa dalış camiası bu konuda birleşmeli ve herkesimden destek alarak bu konuda ki haklılığımızı gerekli yerlere bildirmeliyiz.
İyi sezonlar,
Adnan Büyük
ado200tr@yahoo.com