Dalgalar! Dalgalar!

Kurban olam, yol ver geçem…

Bir yolculukta (1970’li yılların başında bir Kasım ayı idi) Duluth-Minnesota’dan yola çıkıp St-Laurent nehri ağzından geçerek Isveç’e gidecektik. ABD- Kanada arasındaki göller üstünde seyreden gemilere, göllerin kıyıları ve dipleri, ayrıca göllerde yaşayan hayvanlar ve bitkiler zarar görmesin diye, hız kısıtlaması uygulanır. Bu nedenle Duluth’tan nehrin çıkışına gelene kadar çok vakit kaybetmiştik. Ha, aklıma gelmişken söyleyeyim; göller kirlenmesin diye gemi tuvaletlerini kullanamazsınız, girişte mürettebata yetecek sayıda kimyevi tuvalet kiralarsınız ve çıkışta motorla gemiye gelip onları sizden alırlar. Helikopterlerle de boyuna etrafınızda dolaşıp atık su sızdırıp sızdırmadığınıza bakarlar. Eğer çevre kirletmesi yapıyorsanız yandınız… Neyse, gelelim konumuza. Kış aylarında çok fırtınalı olduğunu bilmesine karşın, yol daha kısa diye, İngiltere’nin kuzeyinden gitmeyi uygun görmüştü süvarimiz. Valla yaratan sizi inandırsın, o yolda bir ara, elimdeki sekstant aletiyle, gemiden 17 metre yüksek dalga ölçmüştüm. Tam 6 gün deniz ve gök birbirine karıştı. Öyleki sanki üstümüzde de su vardı… En kötü hava bofort skalasında 12’dir. Gemi batmadığı için biz o 6 gün boyunca seyir defterine 11 hava yazmıştık, ne de olsa bok sürmemek gerekiyordu…

Aslında dalga suyun yukarı -aşağı düşey bir hareketidir. Dalga su taşımaz. Suyun ilerlediği hissini veren ondülasyonun yandaki su kesmine geçmesidir ama oradaki su da yukarı aşağı oynar. yer değiştiren rüzgardır. Birde ondülasyon kıyıya yaklaştıkça suyun aşağı yukarı hareketi deniz dibine değerek çelme yemiş gibi olur ve suyun üst kısmını bir snraki kısmın üstüne devirebilir. Haliyle kuvvetli veya çok kuvvetli esen rüzgar, suyun üst kısmından parçacıklar koparıp önüne katabilir. Parçacıklar diyince damlacıklar gelmesin aklınıza, resimlerde gördüğünüz gibi tonlarca sudur rüzgarın önüne kattığı. Buna Fransızca’da “Embruns” deniyor; bir nevi dalgadan kopan yağmur. Zaten resimlerde bu yağmur çok belirgin. Hava kapalı gibi ama yukarıda güneş var. Embruns sözcüğünün Türkçe’sini bulamadım. Bu tip hava ve deniz şartlarında dalgaların ondülasyon yönünü sağdan veya soldan 45 derece açı altında kesmek gerekir. Yandan gelen ondülasyon gemiyi alabora edebilir. Karşıdan gelende, hele hele peş peşe olan iki su tepesinin (crete) amplitüdü (isterseniz 2 dalga arası diyelim) gemi boyundan kısa ise , gemiyi ortadan, ağırlık merkezinin olduğu yerden ikiye ayırabilir. Niye mi? Bu iki tepecik gemiyi iki baştan kendi boyları kadar kaldıracaklar ve gemnin ortası, benim ölçtüğüm gibi 10 -15 metre boşlukta kalacaktır. İşte o zaman gemi ”çıt” diye ikiye bölünüp 2 -3 dakikada kaynar gider… Eğer gemi dümeni fırtına sırasında bozulrsa rüzgar dümensiz kalan gemiyi estiği istikametin içine, geminin burnundan itibaren alır ve sonuçta yukarıda sözünü ettiğim durum ortaya çıkabilir. Yani fırtınada esas tehlike su değil, rüzgar ve onun estiği istikametin içine düşmektir.

Resimlerde dalgalar soldan 45 derece açı ile geliyor. Sol tarafa dikkat ederseniz deniz seviyesinin (bir şekilde su kesmi çizgisi) güverteden 2 -3 metre kadar aşağıda olduğunu göreceksiniz. Geminin üstünden geçen aslında dalganın kendisi değil ama dalganın üst bölümünden kopan su bölümüdür. olay çarpıcı görünüşlü ama gemi açısından çok önemli değil; eğer gemi hermetik ise (ambarları su almıyorsa) ve suun denize geri akışını sağlayacak sistem çalışıyorsa (resimlerde görüldüğü gibi yanlardaki boşluklar ve güvertenin yanlardan sağa ve sola doğru dışa olan eğimi) o kadar tehlikeli bir durum değil. Gerçi son resimdeki su miktarı abartılmış gibi gözüküyor ama o sözünü ettiğim 6 günde yaşadıklarımı anısadıkça içimden “doğru olabilir” demek geliyor. Ayrıca 6 gün içinde her gün 3 öğün yemek, 2 posta bir kaç saat uyumak ve, başarması en güç olanı, günde bir kaç defa da tuvalete gitmek zorundasınız. Gemide seyir nöbetleri 4 saat sürer ve her gün, 8 saat dinlenti zamanı ile bölünmüş 2 nöbet tutarsınız. Fırtına bile olsa (aslında daha iyi ama..) günde 8 saat denize bakan kişi biraz düşünür de. Bu sırada size güvenen 32 kişilik mürettebat kamarasındaki ranzasının üstünde gözünü kapamaya çalışır. Uzakta bir yerlerde ise armatör gemisini, alıcı tüccar malını, satıcı tüccar parasını, kimisi oğlunu, eşini, yavuklusunu, kimiside babasını bekler. Siz sevdiklerinizi düşünürsünüz, 4 saat boyu düzgün dümen tutup, gemiyi rüzgara kaptırmamaya çalışırken…

Böyle havalarda güvertede dolaşmamak en doğrusudur!

Gizli bahçelerinizden o bin renkli çiçekler ve içinizi ısıtan güler yüzlü İlkbahar güneşi hiç ama hiç eksik olmasın.

Barış ve Sevgi dileklerimle

Not: Resimleri çeken gerçek kahramanın adı bilinmiyor.

Savaş Manço
savas.manco@skynet.be
Bu yazı daha önceden Antalya FEMALE kadın dergisinde yayınlanmıştır
www.female.gen.tr

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !