1.Çevre eğitimi
2.Plan ve strateji
3.Teknolojik ihtiyaçları
hakkında bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum.
Çevre eğitimi
Çevre eğitiminin bir çok eğitim türünde olduğu gibi, küçük yaşta öğrenilmesi gereken bir bilgi haline getirilmesi gerekir ve bu bilgiler yetiştirilecek yeni neslin işini şüphesiz kolaylaştıracaktır.
Geleneksel ev kuralları içerisinde aileden alınan çevre eğitimi, okulda eğitiminde genel olarak katıldığı aktiviteler de ve iş yerlerin de alacakları çevre eğitimleri ile gençlerimiz, çevre bilgisi ile donanmış örnek birer vatandaş olabilirler. Bu sistemin böyle bir anlayışı kabul edip, hayata geçirmesi ile bu gerçekleşebilir, maalesef ülkemizde toplu olarak yapılan bir çevre eylemi yok. Çocuk yaşta olmayıp yetişkin olan bir toplum bireyinin alışkanlıklarını yenerek, yeni alışkanlıklar ve çevre bilgisi ile donanması kolay değildir.
Durum böyle olunca, yönetici kadroya büyük iş düşüyor. Nasıl mı? Formatı tam ters uygulayarak, bilhassa iş yerlerinde ilk eğitilecek olan kişi en üst düzey yönetici olmalı ikinci onun altında ki yönetici ve bu şekilde yukarıdan aşağıya doğru devam etmelidir.
Şunu da unutmamak lazım; Öğrenimi yukarıdan aşağıya doğru uyguladığınız da ve aşağıya yaklaşıldığın da eğitilmesi gereken ciddi bir kitle ortaya çıkacaktır. Aslında zorluk da burada başlıyor. İşte o an eğitim seminerlerden, toplumsal harekete ihtiyaç duyuluyor, bu da ilk önce tanıtım ile insanlara ulaşarak mümkün olabilir. Burada ki süreç öyle bir kaç hafta da göstermelik olarak uygulanmaz. Bu tür çalışmalar da bitmek tükenmek bilmeyen enerji ve inanç ister ve her türlü tüketim malzemelerinin üzerine, tanıtıcı etiketler, çıkartmalar yapıştırmak çok yararlı olacaktır.Tabi bu sadece bir uygulama buna benzer bir çok örnek mevcuttur.
Plan ve Strateji
Plan ve strateji olarak, çevre yönetimleri birinci derece de, halka karşı şeffaf olunmalıdır, ancak o zaman inandırıcı olunabilinir, halkın desteği olmadan sadece temizlik personelleri ile sürekli artmakta olan bu nüfusa ne bütçe ne de personel yetişir. Halkın desteği olmadan ne gerçek bir ayrıştırma ne de doğada tam anlamı ile koruma gerçekleşebilir. Dolayısı ile sistemin bu kibirli tavrını değiştirip yüzünü halka dönmesi gerekir.
Büyük önderimizin dediklerini dikkate alalım; ’’Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletindir’’ demiş. Hem de ne doğru söylemiş.
Son 20 yılda çevre ile ilgili çalışmalar da Almanya çok güzel örnek çalışmalar yaptı. Örneğin; Yeşil nokta ile çöp ayrıştırma Almanya da başladı, adım adım halk eğitildi ve şu an sistem muazzam çalışıyor, her türlü çöpü ayrıştırıp geri dönüşüm ile ekonomiye katkıda bulunuyor ve kazandırıyorlar.
Teknolojik ihtiyaçlar
Çevre söz konusu olunca, işte gerçek bir anahtar sözcük ortaya çıkıyor. Ancak ve ancak çevre teknolojinizi taze tutarsanız mücadelemiz hayal ürünü olmaktan kurtulur. Ülkemiz de kuraklık riski altında bulunan topraklar yüzde 89’a kaybedilen toprak miktarı yılda bir milyar tona ulaşmış ise, Türkiye’miz de durum gayet ciddidir. Burada şunu sormak lazım. Yöneticiler uyuyor mu? Nüfus sürekli artıyor, buna parelel olarak da tüketim de artıyor, artık o eski toplum değiliz biz, bir tüketim toplumuyuz. Günümüz de çöp üretmeden gün geçiren insan yok. Bu maalesef dünyanın şu an ki hali. Zengin ülkeler çöpleri ile kendileri uğraşmak istemezler ise, fakir ülkelere gönderip oraları kirletiyorlar, tabi ki karşılığında para ödüyorlar. Bu geçmişte Türkiye’mizde de çok oldu. Hatta bazı bakanlıklar Avrupa’nın Radyasyonlu çöplerini ülkemize getirip veya getirmeye çalışıp paralar kazanmayı düşündüler. Çok şükür ki eskiden bir basın vardı böyle şeyleri yazardı.
Bakın Antalya’da yıllık Güneş ışığı 3050 saat parlıyormuş, bu ne müthiş bir güç. Bu kadar güneş enerjisi ile bir çok şey yapılabilir. Tabi ki bu tür teknolojileri kurmak maliyetli yatırımlar, hele ülkemiz de gelişmemiş bir çevre politikası da mevcut ise, bu da bu tür yatırımları yavaşlatıyor. Oysa Antalya güneş enerjisi ile su ısıtma da Avrupa’da birinci sırada. Sektör kendini geliştirmiş ve hatta bir çok Hotel güneş enerjisi ile suyunu ısıtıyor. Bu şu demektir; İsteyince oluyor ve böylece Elektrik kullanılmıyor ve Elektrik üretmek içinde bir sürü madde yakılıp çöp üretilmiyor. Bu tür işler desteklenip devlet yönetimi tarafından Ar-ge desteklemelidir. Şunu da düşünmek gerekir, acaba gün ısı sistemi yerli üretim olmasaydı bu kadar yaygınlaşır mıydı? Bence mümkün değil, o zaman çevre teknolojisinde ilerlemenin ilk kuralı, kendi üretimini yapmak. Bu dönemdeki devletin satış furyası ile, böyle bir şeyin yaratılması imkansız görünüyor. Oysa geçen hafta bir haber de İngilterenin bazı kurumlarını tekrar kamulaştırmaya karar verdiğini dinledim. Ayrıca Amerika da yerli malı yurdun malı kampanyasına “buy Amerikan” ile başlamış.
Biz ise elimizde ki kaynakları elden çıkartıyoruz ve dışa bağımlılığımızı arttırıyoruz. Teknoloji yenilenmesinin bir ülke için lüks olmaması için, araştırma, geliştirme ve üretimi kendimiz yapmalıyız, yoksa dışarıdan gelen teknoloji zaman içinde bize çok pahalıya mal olur, ve uygulamamızı hiçbir zaman başarılı bir sonuca götüremez.Teknolojiyi kullanmayı tabana yaymalıyız.
Bu enerji, günlük çöp, pis su arıtma ve bunun gibi konulardan oluşur. Dünyamız da enerji tüketen her cismin bir artığı olacağını düşünerek hazırlıklı olmalıyız. Kendin üret düşüncesine, fevkalade bir örnek olan gün ısı teknolojisi üretim sektörünü örnek alırsak, hem kazanıp hem de kazandıracağımızın garanti olacağını net olarak görebiliriz.
Turgay Işıklar
e-mail: turgayisiklar@gmail.com