Bülent Temur “Denizi anlatmadan olmaz”

Denizi anlatmadan olmaz

Bülent Temur, hepimizin derdi olan denizlerimizi güvenli, temiz ve verimli hale getirmek için örgütlü faaliyete inanmış bir isim. Bunun için kurulan Denizcilik Federasyonu’nun biz yaptık oldu yaklaşımından çok sorunları ortaklaşa tartışarak çözmeyi hedeflediğini söylüyor. “Denizcilik bir kültürden ziyade ticari kazanç haline geldi ve ülkenin tamamını değil, belli bir zümreyi ilgilendirir oldu sadece. Eğer denizi insanlara anlatamazsanız, onlar da bu ihtiyacın farkında olmazlar.”  diyen Bülent Temur’la askeri cuntanın okuduğu okula el koymasıyla başlayan ilginç denizcilik serüvenini ve Türk denizciliğinin güncel durumunu konuştuk.

 

Önce sizi tanıyalım…

Aslında ben Ankaralıyım. Fakat Ankara’dayken deniz benim için sadece gençlik parkındaki havuz demekti. Üniversiteye kayıt yaptıracağım zaman denizcilikte gelecek var diye, Yüksek Denizcilik Okulu’nu tercih ettim ve orada kaderim denizle kesişmiş oldu. 1981 yılıydı, okulu kazandıktan sonra bir arkadaşımdan telefon aldım. Bana telefonda Deniz Harp Okulunu kazanmışsın dedi. Nasıl olur dedim, ben orayı tercih etmedim ki. Meğerse sıkıyönetim okula el koymuş ve bizde otomatikman Deniz Harp Okulu Makine Bölümünü kazanmış olduk. Üniversite’den sonra bir yıl mecburi hizmet yaptım. Daha sonra profesyonel bir bakış açısı geliştirmek için 1990’da İngiltere’de altı ay kadar ticaret eğitimi aldım. O zaman Türkiye’nin en genç enspektörü olarak Sönmez Denizcilik’te ilk olarak karada işe başladım.

Denizde çalıştınız mı peki deniz hayatı zor muydu sizin için?

Denizde de çalıştım bir beş yıl kadar. Tabi ki kolay bir hayat değil deniz yaşantısı ama benim açımdan dayanılmayacak gibi de değildi.

Kolay olmayan yanları nelerdir?

Deniz tutması çok illettir mesela. Ben deniz tutacağı zaman ya makine dairesine ya da köprü üstüne çıkardım azim olsun diye. Fırtınalar atlattığımız da çok oldu.  Bir an geliyor ‘Kurtar beni Allah’ım’ diyorsunuz. Üç günlük travers bir sefer sırasında Kuzey Denizi’nde fırtınaya yakalanmıştık. 55 derece bir yana 45 derece de bir yana yatmıştı gemi. Limana geldiğimizde geminin kaburgalarının çıktığını gördüm. İşte böyle zorlukları vardır denizin, ama her şeye rağmen çok zevkli.

Deniz insanı eğitiyor, değil mi?

Doğada bir şeyi bırakıp kaçma şansınız olabilir. Ama denizde müdahale etmek zorundasınız.  Gemideyken karşınıza çıkan zorlukları yenmek zorundasınız. Her an karşınızı zorluklar çıkabilir. Benim avantajım, bizim dönemimizdeki deniz eğitimi hemen hemen askeri eğitimle aynıydı. O bir kere sizi törpülüyor. Doğayı, denizi yenemeyeceğinize göre geminizi çok iyi hazırlamanız lazım. Sabırlı olmanız lazım, çözüm üretebilmelisiniz. Bunların yanı sıra bir denizci olarak

dünyanın turist olarak gidemeyeceğiniz yerlerine gitme imkanı buluyorsunuz.  Oraya gittiğinizde yerel halkla tanışıyorsunuz ve sosyalleşiyorsunuz. Dolayısıyla gittiğiniz her yerden bir şeyler öğreniyorsunuz.

Biraz Denizcilik Federasyonu’ndan bahsedelim…

Mesleğe 1991 yılında Sönmez’de başladım. Sonra Yedi Deniz’de çalışmaya başladım. İlhan Önerdem de o zaman Yüksek Denizcilik Okulu Mezunları Derneği’nin başkanıydı. İlhan Önerdem vesilesiyle de sivil toplum kuruluşlarıyla daha yakından tanışma fırsatım oldu. 1992’de bu derneğin yönetim kuruluna girdim. 1995 yılında Denizcilik Fakültesi Mezunları Sosyal Yardım Vakfını kurduk. Vakıfta genel sekreter olarak çalıştım. O dönem rahmetli Gündüz Aybay’ın denizci akademisyenler yetiştirmekle ilgili bir projesini hayata geçirdik. Amaç denizciliğe hizmet etmek. Daha fazla faydamız nasıl olur diye düşünürken, denizcilik camiası için ortak platform oluşturalım dedik. Daha sonra platformu kurumsal hale getirip denizcilik federasyonunu kurduk. 18 Mart 2011 tarihinde federasyonumuzu kurduk. Beş tane dernek, bir oda ve bir tane de vakıftan oluşuyoruz.

Planlarınız neler?

Federasyonu oluşturmamızdaki amaç şuydu; üyelerinin ticari çıkarlarını savunmak. Bir konuda bir karar alınacağı zaman denizciliğimizin ve ülkemizin çıkarları göz önünde olmalı. Yani bu perspektiften bakılmalı. Gittiğim yerlerde Denizcilik Federasyonu dediğimde herkes  ‘anlat bana’ diyor. Amacımız üzüm yemek, bağcı dövmek değil. Sonuçta bir sivil toplum kuruluşuyuz, mümkün olduğunca ayrıntıya inip bir şeyleri gözden kaçırmamadan bütün tarafları hoşnut etmek gerekir. IMO bile bir kaza oluyor, ondan sonra kural getiriyor. Biz düzenli olarak toplantılar yapıp, sıkıntıları masaya yatırıyoruz. Bugüne kadar yaptığımız her eylemde de söylediklerimizin sonuçlarını aldık. Birçok insanda denizcilik federasyonu kuruldu ama çok bir şey yapmadı gibi bir algı var. Aslında çok şey başardık ama kamuoyuyla çok açıktan bir şeyler paylaşılırsa karşı tarafta bir direnç oluşuyor.  Bizim amacımız, işin doğrusu neyse onu yapıp sektöre fayda sağlayacak sonuca gitmek.

Diğer sivil toplum kuruluşlarına da (TURMEPA gibi)  çağrı yapmayı düşünüyor musunuz?

Ortak paydaşlar birleşirse güçlü olunur. Bizim kuruluş aşaması iki  yıl sürdü. Federasyonlara üye olma çok kolay bir prosedür değil. “Biz federasyona üye olursak, derneğimizin çalışma faaliyetleri daralır” gibi yanlış bir algı da var. Öyle değil. Dernekler özgür olarak yapacaklarını yapacaklar tabi ki.

Farklı farklı kurumları bir araya getirip bir çatı altında toplamak kolay olmasa gerek.

Ondan fazla dernekle görüştük. Yönetim kurullarıyla fikir alışverişlerinde bulunduk. Önce bizleri tanımak istiyorlar. İki üç yılda çok yol kat ettik. Federasyonun kuruluşunda, denizcilik fakültesi mezunları derneğinin genel kurulunda o kadar süre konuşuldu ki çok karşı çıkan oldu. Bu algı her yerde var ve yenmek gerekiyor. Bizim herhangi bir sınırlamamız yok. Biz denizciliğin geneline hizmet etmek istiyoruz. Kuruluşumuzdaki beş derneğin bile bir araya gelmesi çok zordu.

Sektörün  şuan ki durumunu nasıl görüyorsunuz?

Denizciler son 3-4 yıldır gelecek yıl daha iyi olacak diye bekliyor ama bir sonraki yıl daha kötü oluyor maalesef. Ben de yakın zamanda iyi olmasını beklemiyorum. Denizciliğin lokomotifi doğal olarak navlunlar. Navlun iyi olacak ki tüm paydaşlara bu dağılacak. En büyük handikapımızsa, çok özel gemiler yapabilmemize rağmen Türkiye’deki finansın çok pahalı olması. Dolayısıyla rekabet edemiyorsunuz.  Rekabet ettiğimiz Venezuella’da petrolün galonu 4 cent. Tüm bu olumsuzluklara rağmen iyi şeylerde oluyor.  Çok sayıda tersane yatırımları yapıldı mesela. Geçmişte gemi inşada 3-4 yılda bir proje bitiyordu, şimdi ise daha az süreler söz konusu. Son yıllarda denizcilik şirketleri bu yönde bir hayli gelişti.

Kabotaj bayramı kapsamındayız. Biz bu işi doğru yapabiliyor muyuz? Türkiye’nin geneline neden yayamıyoruz?

Geçmişte denizcilik, ulaşım sektörünün önemli paydaşlarındandı. Çünkü kara yolu, hava yolu gelişmemişti o dönem. Etrafımızda denizlerle çevrili olunca, kıyı kentlerindeki herkes ya balıkçılıkla ya da nakliyecilikle denizciliğin içindeydi.  1950’lerden sonra biz bu işler de çok geri kaldık. Denizcilik bir kültürden ziyade ticari kazanç  haline geldi. Ülkenin tamamını değil, belli bir zümreyi ilgilendirir oldu sadece. Eğer denizi insanlara anlatamazsanız, onlar da bu ihtiyacın farkında olmazlar. Mesela Karadeniz TV’de Pruva adlı bir program yapıyoruz. Burada bilmeyen insanlara da denizi sevdirmeye çalıyoruz. 200-300 bin seyircisi olan bir program. Ciddi bir kitlesi var. Cumartesi günleri bir buçuk saat canlı yayınlanıyor. Bu da bir eğitim faaliyetidir aslında.

Denizcilerin öğrenmesi gereken neler var? Onlar iyi bir eğitim alıyorlar mı?

Denizcilerimiz gerçekten çok iyi eğitiliyor. Bakış açıları da çok farklı. Biz eğitim de her zaman iş güvenliğinin önemini vurgulamaya çalışıyoruz. Bu kadar hareketli bir bölgede de bu kadar az kazanın olması bir bakıma bu eğitimin göstergesi.

Vira için ne düşünüyorsunuz?

10. yılını kutladık yakın zamanda. İlk elime aldığım zamanı hatırlıyorum. O zaman bana çok farklı gelmişti, çünkü hep yat dergilerinin formatına alışmışız. Vira gerçekten farklı, özenle hazırlanmış, içeriği geniş bir dergi.  Bizim anladığımız anlamda denizciliği sesi. Olaylara da gayet mesafeli yaklaşan, işin doğrusunu doğru bilenlerle konuşmayı felsefe edinmiş bir dergi.

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !