Bir Sualtı Fotoğraf Sanatçısı “Rico Besserdich”

Rico, Seda ve seninle önce Facebook’ da tanışmıştık. Daha sonra, birlikte dalma fırsatımız olduğuna memnun oldum. Çay eşliğinde sohbetimiz de güzeldi. Kendi alanında oldukça tanınıyorsun. Seni henüz tanımamış olanlar için, kendini kısaca tanıtır mısın?

Biz de Bodrum’da seninle tanışmış olmaktan memnuniyet duyduk. Kendimden bahsetmek gerekirse:

1968 yılında Almanya’da doğdum. İlk fotoğraf makinam bana hediyedir. Babam tarafından 10 yaşıma bastığımda verilen bu makina, ona da babası tarafından 10 yaşına geldiğinde armağan edilmiş. 35 yıllık fotoğraf hayatımda tabii ki fotoğraf makinalarının modelleri de değişti. Profesyonel fotoğrafçı olmak, çocukluğumdan beri en büyük hayalim. Ancak, ailemin yanından küçük yaşta ayrıldığımdan, profesyonel fotoğrafçılıktan para kazanıp ev geçindirmek pek de mümkün olmadı, o yaşlarda. Lise diplomam olmayınca da Üniversiteye başvuramadım. Fotoğrafçılıkla ilgili bilgileri kendi kendime edindim. Kendimi yetiştirdim. Andreas Feininger gibi ünlü fotoğrafçıların yazdığı kitaplardan öğrendim. Bununla birlikte, fotoğraf makinam, hep hayatımın önemli bir parçası oldu.

Fotoğrafın yanısıra müzik de kendimi anlatmamın başka bir yolu oldu. Yaklaşık 10 yıl boyunca, memleketim Hamburg’da profesyonel müzisyen olarak çalıştım. ”Buddy Holly Story” müzikalinde bas gitar çaldım, çeşitli müzik gruplarıyla canlı gösterilere çıktım, Jazz, Funk, Rock n ‘Roll, Operet, Soul…müzikleri çaldım, etkinliklere katıldım, televizyona çıktım. Sonraki yıllarda ise, kendi prodüksiyon şirketimi kurdum, Co-CEO olarak görev aldım ve aynı zamanda da kendi bilgisayar mühendisliği firmamı başlattım.

Bütün bunlar 1997 yılında Türkiye’ ye gelip, sualtı dünyasını keşvetmemle değişti. Denizlere aşık olmamla birlikte, önceki işlerimden istifa edip, 2000 yılında dalış eğitmeni olarak göreve başladım. 2008 yılında ‘Barakuda’ tarafından Almanya’da 3 yıldız eğitmenliğimi (I.A.C. olarak bilinen) aldım. Yaklaşık 3.500 kayıtlı dalışım var.

Veee tabii ki fotoğraf makinam hep yanımdaydı. Bu noktada, tutkularımı birleştirmek mantıklı geldi. Bu da 2000 yılında gerçekleşti. Önceki yıllarda hep Almanya’da yaşayıp, yazları 3-4 ay Türkiye’ ye gelirken, 2006 yılında tamamen Türkiye’ ye yerleştim. Fotoğrafçılıkla, dalışı birleştirdim.

Tanınmış bir sualtı fotoğrafçısı olmadan önce ne gibi evrelerden geçtin?

‘Su ve ateşten’. Şüphe ve başarıdan. Cehalet ve kıskançlıktan. Dağdan, taştan. Peki, peki…bunlar kişisel sözler…Tarih sırasına sadık kalarak şunları söyleyebilirim: İnsan, fotoğrafçı, kendini yetiştiren biri, hayalperest, mücadeleci, hayatta kalma uzmanı, dalgıç, sualtı fotoğrafçısı, sualtı fotoğraf sanatçısı, İnsan!….

Uzun yıllardır Türkiye’ de yaşıyorsun. Artık alışmışsındır. Kendini yabancı olarak görüyor musun? Türklerin sualtı fotoğrafçılığına ve dalışa, hatta iş ve hobilere bakış açısında farklı neler var? (Örnek olarak; Almanlar disiplinli olarak bilinir. İtalyanlar sanatçı ruhlu..gibi)

Ha ha…evet. Hala Türkçemin yetersizliğine karşın, kendimi Türkiye’ ye oldukça ‘yerleşmiş’ hissediyorum. Ülkeyi ve insanlarını seviyorum. Bence sualtı fotoğrafçılığının tek bir şeye ihtiyacı var: SU! Ve bizim çok güzel sularımız var. Akdeniz.

Ben de ‘Almanlar disiplinlidir.’ şeklinde sözleri sıklıkla duyuyorum. Benim için milliyet önemsiz. Kendimi ‘Dünya Vatandaşı’ olarak görüyorum. Her ülkenin kendine göre kuvvetli ve zayıf yanları var. Bunlara saygı duyulması gerek.

Birçok ödül aldın. Eserlerin, fotoğrafların birçok dergide, websitesinde yer almaya devam ediyor. Bütün bunların içinde en çok gurur duyduğun hangisi?

Yayımlanmış tüm fotoğraflarımdan memnunum. Birkaç kilometre taşı ön plana çıkıyor. ‘Deniz Magazin’ de yer alan 12 sayfa, kendi fotoğrafçılık ve kompozisyon bilgilerimi aktardığım ‘Dive Master’ dergisinde yayımlanan seri ve tabii ki kapak olan ilk fotoğrafım.

Ne sanat sayılır? Tabii ki bu çok önemli ve büyük bir soru. Sualtı sanatını, diğer sanat dallarından ayıran özellikler neler?

Bana kalırsa, sualtı fotoğrafçılığı sanatı diye bir şey yok. Sualtı fotoğrafçılığı, doğal olarak, herkesin erişemeyeceği öğeleri taşıdığından, seyircisinde merak uyandırıyor. Ancak, bana kalırsa egzotik öğelerin varlığı, kendiliğinden sanat oluşturmuyor. Naçizane fikrim, sanatı oluşturan, sanatçının kendini anlatma biçimi (duygusunu, kişiliğini, duygu geçişlerini, felsefesini, hayata bakışını, ruhunu) ve bunu ek söze gerek kalmadan, seyircisinin anlaması. Sanatın fotoğrafçılık tarafından açıklanması, bana göre, ince buz üzerinde yürümek gibi. Çünkü, fotoğrafçılığın kökeni, bir çeşit yaratıcı belgesel çekimi.

Sualtı fotoğrafçılığı, sanat sayılsa da; sayılmasa da, fotoğrafçılıktır. Fotoğrafçılıktan anlamıyorsanız, sualtı fotoğrafçılığını da anlayamazsınız. Tek fark suyun varlığı. Sualtı fotoğrafçılığını ‘sanat’ olarak betimlemek, seyircilere kalmış. İçinde ‘sanat’ı görüyorlarsa, sanat vardır.

‘Rico Besserdich imzası’ nedir? Çektiğin fotoğrafların başkaları tarafından izinsiz kullanıldığını, izinsiz yayımlandığını biliyorum. Ben, fotoğraflarına baktığımda, adını görmesem bile, senin fotoğrafın olduğunu anlayabileceğimi sanıyorum. Senin fotoğraflarını, diğerlerinden farklı kılan nedir?

Birinin adımı görmeksizin, fotoğrafın benim olduğunu anlayabileceğini söylemesi, stilimi tanıması, duyduğum en güzel iltifatlardan biri. Bu, bana, benim kendime ait stilimin olduğunu gösteriyor. Bu nasıl gerçekleşti? Tam olarak bilmiyorum işin doğrusu. Ama şu kadarını söyleyeyim ki, imzamın bulunmadığı bir fotoğrafa bakıp, birinin ‘Bu Rico Besserdich’in fotoğrafı olmalı.’ demesi, beni çok mutlu eder.

Dünya genelinde birçok sualtı fotoğrafçısını takip ettiğini biliyorum. Bu konuda biraz bilgi verebilir misin?

Günün sonunda, sualtı fotoğrafçılığı topluluğu çok küçük bir topluluk. ‘Aile’ nin her bireyi, öbürünün ne yaptığını biliyor. Bunlardan bazılarıyla yakın iletişimde olup, arkadaşlığa varan ilişkiler kurmuş olmaktan gurur duyuyorum. Fikir alışverişi yapıp, birbirimize yardım ediyoruz. Gerçek fotoğrafçılar ve gerçek profesyoneller arasında ‘arkadan konuşma’ yok. Birbirimizin eserlerini görmek bizi motive ediyor ve ilham kaynağı oluyor.

Sualtı fotoğrafçılığı neden rekabetçi bir alan? ‘En iyi’ yi nasıl tanımlarsın?

Bazıları ‘en iyi’ nin, raflarında en çok ödülü olan olduğuna inanır. Bazıları ise en iyinin en çok para kazann olduğuna (Ha ha !!)…veya en çok yayımlanan olduğuna..veya en çok Facebook ‘beğen’ toplayanın olduğuna…’En iyi’ diye bir şey yok. En iyi poziyonuna ulaşmaya çalışmak, sanat ve yaratıcılık açısından, iyi bir kariyer yolu olmayabilir.

35 yılımı aktif olarak geçirdiğim ‘sanat dünyası’ na dönüp bakınca, sualtı fotoğrafçılığının, herhangibir alandan daha rekabetçi olmadığını görüyorum. Para, statü sembolleri, yemek yapma, arkadaşlar, resim yapma, spor, heykeltraşlık…veya sadece ‘kimin daha büyük televizyonunun olduğu’: fark etmiyor. İnsanın içinde, kendini bir başkasıyla kıyaslamak var. Bu da rekabete dönüşüyor. Bence bu bir zehir. Gerçekten bir şeyi yaratmak isteyenin ruhunu ve yaratıcılığını sınırlandırıyor.

Türk sualtı fotoğrafçılığı hakkında ne düşünüyorsun?

Türk su altı fotoğrafçılığı veya Türk vatandaşları tarafından üretilen fotoğraflar bence henüz esas potansiyellerini kullanamadılar. Keşvedilemeyi bekliyorlar ama hala daha varolan potansiyel duruyor. Buradan bir ilkin çıkıp, kendini, Türk Kültürünü ve tarihini tarif edebilmesini bekliyorum. Bu Türk fotoğrafçılığı ile ilgili çok önemli bir basamak olurdu ve desteğimi alırdı.

Öte yandan bir diğer sorun, tabii ki, para ve zaman. Ekipman pahalı. İyi sonuçlar alabilmek de, zaman yatırımı gerektiriyor. Ailesine bakmak zorunda olanlar ve sınırlı tatilleri olanlar için durum zor.

Sualtı fotoğrafçılığı ile ilgilenenler seni nereden bulabilirler?

E-Mail : rico@maviphoto.com
Facebook ( şahsi sayfam) : facebook.com/rico.besserdich
Facebook ( Fotoğrafçılıkla İlgili Sayfam ) : facebook.com/RicoBesserdichPhotography

Vakit ayırdığın için teşekkürler Rico.


Esra Tunalıgil
Diplomalı Tüketici
esratunaligil@hotmail.com

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !