Hocaların hocası
Oysa çok değil, bundan 35-40 yıl önce parmakla gösterilecek kadar az kişi bu sporu yapardı. İmkanlar kısıtlıydı. Bütün zorluklara rağmen ülkemizde dünya çapında bir balıkadam kulübü vardı.
Türk Balıkadamlar Kulübü, dünyanın üçüncü Avrupa’nın ise ilk balıkadamlar kulübüdür. Sonra 12 Eylül yönetimi kulübün adından Türk adını kaldırttı. Adı Caddebostan olmak zorunda kaldı.
Bu kulüp yokluklar arasında başta donanmamız olmak üzere ülkemize çok balıkadam yetiştirmiştir. Hasbelkader ben de Türk Balıkadamlar Kulübü’nde sporcu oldum, hocalık yaptım. Berk Or benim kulüpteki hocamdır. Bana eğitim veren hocalardan birçoğunu da yetiştirmiştir. Yani hocaların hocasıdır.
BO- Yaşamımda 1958 yazının bambaşka bir yeri vardır. O yıl üç arkadaş, Et ve Balık Kurumu’nun görevlisi olarak tüm Ege ve Akdeniz’in altını üstüne getirmiştik. Baskın Sokullu, Tosun Sezen ve ben… Üç kafadar 25’er lira yövmiye alıyorduk, üstüne üstlük altımıza bir de Mercan adlı araştırma gemisini vermişlerdi. Görevimiz, yaptığımız dalışlar sonrası sünger ve süngercilik konusunda bir rapor hazırlamaktı. Bunun için Çanakkale Boğazı Zincirbozan Feneri’nden başlayarak, tüm Ege ve Akdeniz’in dibini neredeyse karış karış taradık. İki ay süren bu serüvenin bir dalıcı için hayal bile edilemeyecek bir macera olduğunu düşünüyorum. Üstelik o zamanlar denizlerimizin gerçekten bakir olduğunu da düşünürsek!
TN- Zamanınızda balık da boldu. Şimdi gerçekten av işi zor. O seyahatte bol bol balık da vurmuşsunuzdur.
BO- Mercan gemisi ile Bodrum’a vardığımızda, Peter Trockmorten adında Amerikalı bir gazeteci ile tanıştık. Peter, Amerikan donanmasındayken ‘frogman’ (kurbağa adam) olarak Kore’de savaşmış bir kişiydi. Bizleri, içinde ‘echo sounder’ bulunan, ilkel de olsa dalış takımları ve kompresöre de sahip bir gemide görünce hemen yanımıza yanaştı ve kısa sürede arkadaş olduk.
Öyle ki neredeyse her Allah’ın günü o da bizlerle birlikte dalışa gelir oldu. Çok da hırslı bir dip avcısıydı. Bir gün Turgutreis’in açığındaki Çatal Takımadaları’ndan Yassıada’da dalış yapıyorduk. Yeri gelmişken söyleyeyim, dibi amforalarla dolu olan bu adada artık dalış yasağı uygulanıyor. Bodrum Müzesi’nin kuruluşunda esas teşkil eden amforalar, bizlerin o yıllarda aynı bölgeden çıkardığımız amforalardır.
Neyse, hikayemize dönelim. Tosun, Baskın ve ben dalış sonrası, teknenin kıçüstü güvertesinde dinlenip güneşlenirken; Trockmorten, bizim yangın söndürme tüplerinden adapte ettiğimiz dalış tüpü ve tek kademeli puro tipi regülatörlerimizden birini kuşanıp daldı. Amaç belli; zıpkınla balık avlayacak. Kısa bir süre geçmişti ki, “Help, help!” diye bir haykırış duyduk.
Yerimizden fırladığımızda yaklaşık 50-60 metre ileride kayalıkların arasında Peter’in başını gördük, ancak aynı anda suların içinde kaybolup gitti. Anında palet ve gözlüklerimizi kaparak üçümüz birden suya atladık. Olay yerine vardığımızda Peter’i 3-4 metre dipte, maskesi boynuna kadar sıyrılmış, sırtındaki tekli tüp sadece beline bağlı olarak arkasına sarkmış bir halde bulduk.
Regülatörün mapsı ağzından fırlamıştı ve o, ucunda devasa bir akyanın çırpındığı tüfeğine sımsıkı yapışmış bırakmıyordu… Aslında tüfeğini bıraksa hiçbir sorunu kalmayacaktı ama adam, canı pahasına avını bırakmak niyetinde değildi. Üçümüz birden aynı anda üstüne varıp balığı, daha doğrusu tüfeği elinden aldık.
O dönemlerde hepimiz kondüsyonu birbirinden güçlü genç insanlardık. Ancak buna rağmen 22 kiloluk akya Amerikalı’dan sonra biz üç Türk delikanlısını da perişan etmeyi başardı. Balıkla mücadelemiz yaklaşık 20 dakika daha sürdü. Fakat sonunda o da yorgunluktan baygın düşerek teslim oldu… Sonradan olayı Peter’den dinlediğimizde gerçekten çok şaşırdık.
Amerikalı, akyayı galsamasının arkasından zıpkınladığı için hayvana öldürücü bir darbe vuramamıştı. Ancak balık zıpkından kurtulup kaçamıyordu da… Peter, bıçağını çekerek bir kolu ile balığa sarılıp diğeri ile bıçaklamaya kalkışmıştı fakat bunu da başaramamıştı. Çünkü akyanın can havliyle çırpınıp vurduğu kuyruk darbesi, maskesini yüzünden sıyırıp boynuna düşürmüştü. O panikle tüpten kurtularak hafiflemek için bel kolonunu çözmeye çalışmıştı.
Gelgelelim aceleden yanlışlıkla omuz kolonlarını açınca; tüp beline bağlı bir vaziyette geriye sarkmış, o şiddetle mapsı da ağzından fırlamıştı. Bu durumda nasıl olduysa bir an suyun üstüne çıkarak bizlere seslenme fırsatı bulmuştu. Fakat balık kendisini tekrar aşağıya çekmişti. Ve inanılır gibi değil ama gerçek! Bu durumda bile bizler yetişene kadar canı pahasına zıpkını bırakmamıştı. Ne biçim bir av hırsı, anlamak mümkün değil!
TN- Bu anıya çevreciler kızacak
BO- Bugün, çevreci dostların çok eleştirecekleri bir durum. Bu nefis yaratığı, ‘Halikarnas Balıkçısı’ Cevat Şakir’in kadim dostu, bizim de sünger kaptanlığımızı yapan Ali Karayel’e (GAli) teslim ettik. GAli de aynı günün akşamı, Bitez’deki kendi mandalin bahçesinde, onunla hepimize nefis bir ziyafet çekti. Kararında yapılırsa balık avcılığı keyifli bir iştir. Yeter ki katliam boyutuna ulaşmasın…
SULARIMIZDA VAR
Akya Akdeniz balığı
Akya bir Akdeniz balığıdır ve ve sürüler halinde ılıman bölgelerde yaşayıp, ürerler. Nadiren Boğazlar’dan geçer, kılıç balığı ile Karadeniz’e çıkar, yine onunla döner. Renk ve biçim bakımından lüferin büyüğü kofanaya benzemesinden onun büyüğü olduğunu söyleyenler olsa da, değildir. Akyanın sırtında yele yerine biri öne yatık, sekiz kısa diken vardır. Anüs yüzgecinin arkasında da aynı büyüklükte iki diken bulunur. Vücudu çok küçük pullarla örtülüdür. Sırtı koyu mavi, yanları kurşuni, karnının altı beyazdır. Sularımızda 20-25 kiloya kadar bulunur. 60-70 kg azman olanlarına da rastlanır.
Deniz sevgisi babasından geçti
Türkiye’nin ilk balıkadamlarından Berk Or, 1936’da İstanbul’da doğdu. Deniz sevgisini adına gemiler yapılan ünlü kaptanlarımızdan babası Necdet Or’dan aldı.
Or, 1950 yıllarında tüpsüz olarak serbest dalışlara başladı.
1956’da yeni kurulan Türk Balıkadamlar Kulübü’ne girdi. Türkiye’nin ilk resmi dalış brövelerinden birini devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın elinden aldı.
1961’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden yüksek mimar olarak mezun oldu. 1961-1963 yıllarında askerlik görevini Balıkadam Öğretmen olarak Çubuklu Dalgıç Okulu’nda (Sualtı Kurtarma Komutanlığı) yaptı.
1956 yılından bugüne değin, yurt dışında olduğu beş yıl hariç, Türk Balıkadamlar Kulübü’nde (şimdiki adıyla Caddebostan Balıkadamlar Derneği) Teknik Komite Üyesi, Teknik Komite Başkanı, Yönetim Kurulu Üyesi ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak sürekli aktif görevlerde bulundu.
Yüzlerce öğrenci
Gerek askerliği gerekse sivil yaşamı süresince yüzlerce er, astsubay, subay ve sivil balıkadam yetiştiren Berk Or, 1958-1960 yıllarında Et ve Balık Kurumu tarafından Tosun Sezen ve Baskın Sokullu ile birlikte süngerciliğimizin incelenmesi için görevlendirildi ve bir süre süngercilik yaptı.
Halen Caddebostan Balıkadamlar Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi olan Berk Or, sualtı etkinliklerini aktif olarak sürdürüyor.Kaynak: balikadam.org