ASİL S. TUNCER YAZİYOR: SULEYMAN SAH’TA SON DUA

02 Mart 2015 Pazartesi

ASİL S.TUNÇER-TURIZMHABERLERI.COM- Kuşadası
Profesyonel Turist Rehberi
Araştırmacı Yazar

SÜLEYMAN ŞAH’TA SON DUA

13 Mart 2010, Cumartesi
Bundan 5 yıl önceki son Suriye gezimizden bir kesit bugün size anlatacaklarım… Gümrükte öğleye doğru ancak bitti işimiz. Suriye sınırında karadan geçişlerde yaşanan zorluklar çoğumuzca malum; bazen çok zaman alırdı. Bu gezimiz bilhassa çok önemli ve anlamlıydı çünkü Süleyman Şah’ın Türbesi’ne ve izin alabilirsek Irak’a geçip Kerbela’ya uğrayacaktık.


İlk durağımız Süleyman Şah’ın Türbesi’ni kısaca anlatalım önce. Burası Ankara ve Lozan Antlaşmalarıyla sabit Türkiye’nin dışardaki tek toprağı. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah. Yani Ertuğrul Gazi’nin babası. Malazgirt ile Anadolu’ya ayak basan Oğuz boyları arasında bulunan Kayı Boyu, yeni topraklar bulup yerleşmek amacıyla yurt ararlarken bugünkü Türkiye-Suriye Sınırına yakın Caber Kalesi bölgesine geçici olarak yerleşirler. Sonuçta bölge eşsiz verimli ve sulak topraklara sahiptir ve buradan yukarıya Toroslara kadar eşsiz alanda çok bereketli topraklar ve sulak arazi vardır.

Buradan Fırat boyunca daha kuzeye yani bugünkü Gaziantep-Kilis taraflarına doğru hareket edildiği esnada Ertuğrul Gazi ve iki askeri Fırat’ın Nehri’nde boğulur. Caber Kalesi’ne yapılan bir türbeye defnedilir. Osmanlı döneminde burada her daim bir karakol ve asker bulundurulur. Yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulunca da Fransız Sömürgesi durumuna düşen Suriye topraklarındaki Süleyman Şah Türbesi’ni unutmaz ve Fransızlarla 19212de imzalanan Ankara Antlaşması’nda 9. Madde’de yer verir.

20 Ekim 1921; Ankara Antlaşması: Madde 9) “Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman’ın dedesi Süleyman Şah’ın Caber kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi müştemilatı ile Türkiye’nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir ” .

Daha sonra Lozan’da da 128’den 135’e kadar, 136. Madde’de aynı yönde benzer ifadelerle bu hak elde edilmiştir ve buna bağlı yurtdışında azımsanmayacak şehitliğimiz bulunmaktadır. Yalnız Süleyman Şah Türbesi’nin statüsü biraz daha değişiktir çünkü burada Kale ve Türbe birlikte ele alınmıştır. Burada başka bir ülke içinde kalmış toprağımız söz konusudur. Buna anklav toprak denilmektedir. Ya da başka bir deyişle başka ülke içinde kalmış toprağımıza uluslararası literatürde ekslav denilmektedir.


Şimdi denilebilir ki Çanakkale-Gelibolu’daki yabancılara ait şehitlikler aynı statüde midir? Hayır, değildir. 48 hektar İngilizlere ve yine bir kısım arazi Fransızlara sadece mezarlık olarak… 1973 yılında Suriye buraya yapacağı baraj için su toplamaya başlayacağı zaman Rakka’da bulunan Süleyman Şah Türbesi’nin de taşınması gündeme geldi. Kale eteğindeki türbe daha uygun bir yere, Halep ilinin Karakozak Köyü’ne taşındı. Caber Kalesi Türkiye sınırına yaklaşık 90 km mesafede ve yine yaklaşık 9 hektarlık bir alandı. Burasının asıl önemi Kale ve Türbe’den de ötedir işin aslına gidersek: O da Misak-ı Milli’dir.

1973-4 senelerindeki taşıma aslında bu amaç ve iddiadan ilk vazgeçmedir. Bizim fikri sınırımız bugünkü sınıra daha yakın noktaya taşınmıştır. Sonuçta bugünkü taşıma da Türkiye’nin Mustafa Kemal Türkiye’sinin ısrarla savunduğu Misak-ı Milli fikrinden, ısrarından tamamıyla vazgeçtiğinin bir göstergesidir. Türkiye yoksa Körfez Savaşı ve izleyen savaşlarda sınırlarımızın ihlalinde Misak-ı Milli ısrarı veya temennisi hep gündemdeydi ve hatta Türkiye savaşa girsin mi girmesin mi diye konuşuldu, tartışıldı.

Abdülhamit döneminden bugüne sürekli olarak değişen Kale, Türbe müştemilatı en son Fırat nehri suları ortasında yer almaktaydı. Fakat bildiğiniz üzere geçen hafta Türbe Türkiye sınırına çok yakın bir noktaya taşındı. Daha önceki taşınmada Türbe’nin yeri kaybolmasın diye Barajın kenarında türbenin bugünkü konumuna en yakın yerde mermerden bir kitabe dikilecek, Türbenin bugünkü yerini tespit etmek maksadıyla göl üstüne bir şamandıra konulacaktı. Bugünkü taşınmada ne yapıldı bilmiyorum.

Bu ziyaretimiz yaklaşık bir saat sürmüştü. Buradaki toprağımıza ayak basmak, askerlerimizle sohbet etmek çok farklı duygulardı. Ayrıca yapı gerek mimari ve gerekse çevresinin özenli inşasıyla bizi çok etkilemişti. Taşıma sürecinde dört-beş ay gibi kısa bir sürede inşa eline alana su artıma tesisi dahil hemen her türlü kolaylık tesis edilmiş ayrıca Türbe’nin Nehir’den taşkından ve zeminden su alma tehlikesine karşı forjelerle tahkim edilmesi, Türkiye’den getirtilen ağaç ve çiçeklerle peyzaj yapılması çok ilgimizi çekti; göğsümüz kabartmıştı.


Gerekli bilgiler alındıktan ve sohbet edildikten sonra izin verilen bölgede fotoğraf çekmemize izin verilmiş, Türbede Süleyman Şah ve iki askeri için dua etmiştik. Bu bizim meğerse Süleyman Şah Türbesi’nde son duamızmış. Boşaltıldığını ve havaya uçurulduğunu duyduğumda oldukça hüzünlenmiş, gözyaşlarımı tutamamıştım. Bu gözyaşlarım belki de Türkiye’nin bir avuç eşkıyanın tehdidiyle Misak-ı Milli hislerinden vazgeçip, topraklarından ve haklarından vazgeçmesindendi.

Süleyman Şah Türbesi, bir türbeden çok Türk’ün oradaki tarihi gerçekliği, hukuku ve hakkıydı. Onuruydu da…


Kaynak: turizmhaberleri.com

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !