ALAKİR VADİSİNDE DOGANİN MUHTESEM RENKLERİ

29 Kasım 2014 Cumartesi

ALİCAN HİZMET- turizmhaberleri.com/ Antalya
ALAKIR VADİSİNDE DOĞA’NIN MUHTEŞEM RENKLERİ..

Herşey arkadaşım Nazan’ın farklı bir hafta sonu geçirme planları ile başladı. Antalya’da sayıları yavaş yavaş çoğalan yürüyüş gruplarına baktığımızda planlama yapmak kolay oldu. Ufak birkaç araştırma ile çeşitli grupların içinden Patika Yürüyüş Grubu’nu kendimize uygun bulduk. Grubun facebook sayfasında felsefesinin temelinde doğa sevgisi ve yürüyüş olduğunu fotoğraflar da doğrular nitelikteydi.

İlk şoku Nazan ile Cumartesi buluştuğumuzda etkinliğin sabah 07:30 da başladığını duyunca yaşadım. Bilindik şehirli çocuk ruhu ile “12:00 gibi kahvaltıdan sonra 1- 2 saat yürür döneriz ne de olsa ” diye kabul ettiğim yürüyüşün sabahın köründe başlayacağını öğrenince haliyle insan dumur oluyor. Kabul ettik bir kere deyip Cumartesi akşamını da evde geçirip erkenden yattım. Tabii Nazan’ın beni uyandırma çabaları sabah 06:30’da whatsapp mesajları ile başlayıp 07:00’de ısrarla çalan telefonlarını açıncaya kadar sürdü. 5 dakika daha kestirdikten sonra hızla kalktım ve yürüyüş arkadaşlarımız ile buluştuk.

Sabah herkes derin uykudayken biz dağ taş demeden yollara koyulduk. Antalya’nın eski dağ yolundan Alakır vadisine doğru Torosların içinden güzel manzaralar eşliğinde şehrin o keşmekeşinden uzaklaşıyorduk. Araçlar ve binalar azalırken doğanın hakim olduğu yeşillik ve sonbaharın binbir tonu resmen bizi içine çekiyordu. Bir ihtiyaç molası ile Yellice köyünde duraklama yaptık. Temiz havayı soluyarak uyku mahmurluğunu atmaya çalışırken muhtar ve ihtiyar heyetinin gayet güzel ve anlamlı ricası gözüme çarptı.

Buradan bir köy kahvesine geçtik; ortasında kocaman bir soba gürül gürül yanarak bizi karşılıyordu. Üstündeki koca koca iki çaydanlık ile hepimizi çaya doyurmayı görev bilmişlerdi. Kahvaltımızı doya doya yaptıktan sonra otobüse atlayıp yürüyüşün başlangıç noktasına gitmeye başladık. Nusret Hoca Antalya’daki yürüyüş gruplarının azlığından dem vuruyordu. İnsanların AVM içlerinde sıkışıp kaldıklarını, çok olsa köy kahvaltısı mekanlarına gidip organik diye türlü türlü şeyler yedikten sonra tekrar evlerine döndüklerini ve doğanın bu muhteşem güzelliklerinden maalesef mahrum kaldıklarından üzülerek bahsediyordu.

Ve yürüyüş başlangıç noktasına varmıştık. Yavaş yavaş otobüsten inerken Nusret Hoca ufak tefek bilgiler vererek yürüyüş ile ilgili bize neler yapmamız gerektiğini öncü ve artçıların olduğunu yürüyüş grubunda doktor katılımcı arkadaşlarımızın bulunduğunu, her türlü sıkıntılarımızı dile getirmemizin gerekliliğine dikkat çekti.

Yürüyüşün başlaması ile ilk 15 dakika biraz zorlandığımızı söyleyebilirim. ( Nazan adına da konuşuyorum çünkü gördüm baya baya zorlandı) Ama 15 dakikadan sonra ciğerlerin açılmasından mı, yürüyüş modunun otomatiğe bağlanmasından mı bilmem gerçekten her şey daha kolaydı.

Etrafımızdaki meşeler, çamlar ve mantarları artık fark etmeye başlamıştım. Yürüyüş olayına 3-5 dakikalık molalar vererek güzel fotoğraf karelerini yakalamak için fırsatlar yaratılıyordu. Tabii o kareleri herkes güzel güzel yakalıyordu. ( Örnek olarak bakın, ben Nazan’ı nasıl bir karede yakalamışım ama o beni nasıl yakalamış..)

Yavaş yavaş su kaynatmaya başlamışken ilk uzun molamızı vermiştik. Herkes öğlen yemeklerini çıkartırken Nazan arkadaşım ilk doğa yürüyüşüne çıktığından dolayı bir yerde yemek yiyeceğimizi zannediyormuş. O yüzden bir şey yapmadığını söyleyince derin bir yıkım içine girdim. Allah’tan sabah ki kahvaltımızdan bolca açma poğaça kalmıştı da aç kalmadık. Tam güne bakan çiçeği gibi güneşe bakarak uykuya dalarken düdük sesi ile irkildim. 35 dakikalık mola ne çabuk bitmişti !!!

Mola bitiminde kıdemli üyelerden Mahmut Hoca’nın yanına usulca yaklaştım; “yarısını bitirdik herhalde ” diye bir ağız yokladım. Ama nerdeee.. daha 3’te 1 bitmişti. “Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik ” derken birden kendimizi bir amcanın evinin avlusunda buluverdik. Amca bizim nereye gideceğimizi öğrenip bizi asfalt yola yönlendirmeye çalışırken rehberimiz duruma el koydu ve bizi tekrar patika güzergahına doğru yola sokmuştu bile.

Her adımımı attığımda kızılçam ve meşe ağaçlarının arasından doğanın kalbinde güzel bir yolculuğa çıkmıştım. Aklıma ülkemizde son zamanlarda çok popüler olan HES projeleri geldi. Ülkemizin dört bir yanında mantar gibi çıkan HES projeleri maalesef 100 binlerce ağacımızın yok olması ile o bölgelerdeki mikro iklimi, yaban hayatı, yağışlar, tarıma kadar negatif anlamda etkiliyor. Hükümetlerin yaz boz tahtasına çevirdiği çevre politikaları ile maalesef ki doğamız yok oluyor. Alakır vadisinde yöre halkının direnişi ve hukuk zaferi ile şimdilik vadi kurtuldu.

Bu düşünceler ile adımlarımı atarken mola düdüğü ile kendime geldim. Ve yine ilk çayıra kendimi attım. Yavaş yavaş enerjimin tükendiğini hissediyordum ki ilerideki doğanın gerçek sahiplerinden yılkı atlarını görünce heyecanlandım. Şehirdeki arkadaşlarına nazaran ne kırbaç vuranı, ne tepesine binen biri var, özgürce otluyordu. Yürüyüş arkadaşlarım deklanşörlere aralıksız basıyorlardı. Ve düdük sesi ile yeniden irkildim. Artık yavaş yavaş yolun sonuna geldiğimizi hissediyordum. Nitekim pilimiz de bitmişti; Nazan bir yandan sekiz çizerken ben de ona eşlik etmemezlik yapamazdım. Bu arada yılkı atlarının mayın gibi döşedikleri gübrelerine basmamak için de ekstradan bir çaba harcıyorduk.

Ve işte sonunda asfalta dönmüştük. Asfalta ilk bastığımızda Nazan ile bakıştık ve yüzümüzde aynı mutluluk vardı. Bizi bekleyen kaptanımız çayımızı hazırlamıştı. Maharetli hanımların ellerinden börek ve kekler ile çayımızı taçlandırırken yorulduğumuzu otobüse binip popomu koltuğa yerleştirince anladım. Nusret hocamdan yürüyüş ile ilgili istatistikleri aldığımızda gerçekten büyük bir parkuru bitirdiğimizi anladım. Toplam yürüyüş : 17 km. Tırmanış: 800 metre

Not: 30 Kasım tarihli yürüyüş için Nazan sormaya bile gerek duymadan kayıt yaptırmış bile.. Hadi hayırlısı bakalım…

NAZAN’IN ÇEKTİĞİ FOTOĞRAF:

PATİKA GRUBU’NDAN FOTOĞRAFLAR:





Kaynak: turizmhaberleri.com

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !