TUNCAY NEYİSCİ YAZİYOR: SOYLENCENİN TURİZMİ…

30 Haziran 2014 Pazartesi

TUNCAY NEYİŞÇİ- Turizmhaberleri.com/ Antalya

SÖYLENCENİN (MİTOLOJİNİN) TURİZMİ
tneyisci@akdeniz.edu.tr
İlyda ve Odesa destanlarının yaratıcısı ozan Homeros’un İzmir’de doğmuş ve yaşamış olduğu konusundaki yaygın kabul bile başlı başına bir söylence turizmi kaynağıdır ve İzmir’e dolayısıyla Anadolu’ya ayrıcalıklı bir boyut katar. İzmir’in dünyada “Homeros Kenti ” olarak tanınmasına destek olacak “Uluslararası Homeros Sanat ve Destan Şenlikleri ” gibi etkinlikler düzenleyememiş olmak bir yana, kentte onun İzmirli olduğunu anımsatacak bir ipucu, bir referans kazandıramamış olmak söylencenin başaktörüne saygısızlığın ötesinde özgün bir turizm söylencesi başyapıtı değil midir?

Boğa Antalyalıdır
Üç kıta arasına bir kısrak başı gibi sokulmuş Anadolu Yarımadası dağların olduğu kadar Anatanrıça’ların ve söylencelerin de yurdudur. O dağlar ki yaşama, bağımlı olduğu suyu, toprağı, bitkiyi, ormanı armağan etmiş, o dağlar ki, Anatanrıça’lara yaşam vermiş, söylencelere kaynak olmuştur. Yazılı kaynaklar ilk Anatanrıça’nın Anadolulu “Dağ Tanrıçası Kubaba ” olduğunu söylüyor. Kubaba’nın kutsallığı dağın ürkütücülüğü, erişilemezliği ve baş edilemezliğinden, dişiliği dağın gücü, üretkenliği ve cömertliğinden gelir.

Söylenceye göre, yeraltı tanrısı Hepaistos’un müthiş öfkesi, Aristo’ya göre dünyanın içine hapsedilmiş rüzgarların patlamasıyla, milyonlarca yıl önce Akdeniz ve de Toros Dağları kulakları sağır eden gürültüler eşliğinde oluştu. Bilime göre ise olan, Afrika kıtasının Avrasya kıtasına yaklaşmakta olmasının ulu Testis Denizinin küçülüp Akdeniz’e dönüşmesi ve kıyılarında yüksek dağ sıralarının yükselmesinden öte bir şey değildi. Akdeniz’e batılıların dağlar, topraklar arasında, dağlarla, topraklarla çevrili anlamına gelen Mediterranean adının verilmiş verilmiş olması bu jeolojik geçmişle ilgilidir. Kuzey Akdeniz’den Pasifik Okyanusuna dek uzanan dağlar silsilesine Toros, Alp ve Himalaya dağları adlarını verilmişken Akdeniz’in güneyindeki karındaş oluşumlar Atlas Dağları olarak bilinirler.

Üç Gorgon kız kardeşten ölümlü olan dünyalar güzeli Medusa zeka ve savaş tanrıçası Atena’nın gazabına uğrar ve hiç kimsenin yüzüne bakamayacağı kadar çirkinleştirilir. Bununla da yatışmayan Atena’nın öfkesi Medusa’ya bakan herkesin taşa dönüşmesini sağlar, yetmez, üvey kardeşi Perseus’la işbirliği yaparak, Medusa’nın kafasını kesmeye karar verir. Perseus ışıltılar saçıp insanların gözlerini kamaştıran keskin kılıcını savurduğu gibi zavallı Medusa’nın yılan saçlı kafasını bedeninden ayırıverir. Söylence bu noktada bir yol ayırımına gelir;

(Medusa Başı)
Bir yol dağların dolayısıyla Torosların oluşumuna gider; Hermes’in armağanı kanatlı sandallarının yardımıyla uçmaya başlayan yorgun Perseus gece karanlığında uçmak zorunda kalmamak için Atlas’ın yurdunda geceler ve heybesinde taşımakta olduğu Medusa’nın iğrenç görünümlü başını Atlas’a gösterir. Kesik başı görür görmez, yorulmaz elleri ve başı üstünde gök kubbeyi ve yıldızları taşımakla cezalandırılmış Atlas’ın dev cüssesi kocaman bir dağa dönüşürken saç ve sakallarından ormanlar, kemiklerinden kayalar oluşur. Ormanları ve kayalarıyla Toros dağları bu söylenceye dahil olmalı.

Diğer yol ise Toros dağlarında yaşanmış bir söylenceye çıkar; Kafasının bedeninden ayrıldığı anda deniz tanrısı Poseudon’un zorla rahmine bıraktığı çocukları Pegasus ve Chrsyar, Medusa’nın cansız bedeninden dışarı çıkıverirler. Athena, bu iki kardeşi kendisine köle yapmaya karar verir ve iyi bir savaşçı olacağını düşündüğü Chrsyar’ı kendisine saklar, kanatlı beyaz bir at olarak doğan Pegasus’u ise, daha sonra batı Toroslarda ağzından ateşler saçan, aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu Khimaira canavarını öldürecek olan, Korinthos kralı Glaukos’un oğlu Bellerophon’a verir. Antalya’nın batısındaki sönmeyen ateş “Yanartaş ” aşağıda anlatacağımız Bellerephon söylencesinin gerçek dünyadaki izdüşümüdür.


Bu söylencelere ek olarak, Toros adı mutlaka bu dağlarda yaşayan en güçlü hayvan olan Boğa’dan geliyor olmalı. Kaynağını Toros Dağları’ndan alan sular tarafından beslenen Çatalhöyük, dağ ile boğa’nın, boğa ile inancın özdeşleştiği bir coğrafyadır. Burada Boğa’nın kendisi kutsaldır ve Çatalhöyük’te boğa’nın kurban edildiğine dair en ufak bir iz bulunamamıştır. Dicle ve Fırat Nehirleri ve dolayısıyla tüm kültürel katkılarıyla Mezopotamya da Toros Dağları’nın bir armağanıdır. Aslında Boğa sadece Anadolu kültürünü değil tüm Avrasya kültürünü derinden etkilemiş bir kutlu hayvandır. Alplerden başlayıp Himalaya Dağlarına kadar uzanan geniş bir coğrafyanın farklı kültürlerinde boğa, kesintisiz, bir güç, bereket ve sanat sembolü olarak kutsanmıştır. Örneğin, Asur ve Babil’de yöneticiler, yönettikleri ülkenin koruyucu ruhunu temsil eden insan kafalı ve kanatlı devasa boğalar olarak heykelleştirmişlerdir.

Anadolu’nun ortasında bir orak gibi bükülen Kızılırmak’ın suladığı topraklarda pek çok ilklere imza atmış önemli bir medeniyet yaratmış olan Hititler’in Dağ Tapınağı Yazılıkaya yüzeylerine kazınmış tanrı ve tanrıça figürleri, dağların zirvelerine basar vaziyette gösterilmişlerdir. Baş Tanrı Teşup Nanni ve Hazzi adlı iki dağ tanrısının ve karşısındaki Ana Tanrıça Hepat, dört ayağı dört dağ zirvesine basan leopar ya da aslan sırtında resmedilmiştir.

(Tanrı Teşup, dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin üzerinde Karşısında Hepat, Serri ve Hurri adındaki iki kutsal boğanın üzerinde)
Söz konusu dağ tanrılarının giysilerine bakılırsa önden ve yandan tasvir edilmiş üçgenlerden (yani tepelerden) oluştukları görülür. En büyük erkek ve dişi tanrının yanında biri gündüzü (Serri), diğeri geceyi (Hurri) temsil eden iki boğa görülmektedir. Alacahöyükte bulunan bir kabartmada büyük kral ve eşi bir sunak ve bir boğa önünde saygı duruşu yapar vaziyette gösterilmektedir. Bu durum MÖ 14. yüzyılda boğanın tek başına gök tanrısını temsil ettiğini kanıtlamaktadır.

Minotaurus söylencesinin kaynağını oluşturan Toros Dağları’nın Akdeniz içindeki bir uzantısı durumunda olan Girit adasında boğaların nemli rol oynadığı bir din egemendi. Knossos’ta çok büyük bir Minos sarayındaki bir freskte bir dini tören olabilecek bir sahnede cambazlar bir boğanın üzerinde takla atmaktadırlar. Sarayın duvarları kireçtaşından stilize edilmiş büyük boğa boynuzlarıyla süslüdür ve sarayda bulunmuş tören kapları boğa başı biçiminde yapılmıştır. Bu bağlamda Toros Dağları bir dağ zinciri olmanın çok ötesinde gerçek ile söylenceyi, dağ ile boğayı, doğa ile kültürü özdeşleştiren kökü çok derinlere uzanan özgün ve önemli bir değerdir.

Sanat ve Kültür Toros Dağlarının Armağanıdır
Toros Dağları’nın doğu ucunda “medeniyetlerin beşiği ” ya da “şehirler diyarı ” olarak tanımlanan ve iki nehir arasındaki topraklar anlamına gelen Mezopotamya düzlükleri yer alır. Kültür ve sanatın rahmi olan bu düzlükler Fırat ve Dicle nehirlerinin, Fırat ve Dicle de Toros Dağları’nın armağanıdır.
Toros Dağları’nın Akdeniz’le buluştuğu batı ucunda Anatanrıça Artemis’e adanmış Artemis mabedi ile Kral Mausolos’a adanmış anıt mezar, Mozole gibi iki mimari harika bulunur. Artemis’in ikizi “sanat ” ın ve “ışık ” ın tanrısı olarak bilinen Lykia’lı Apollon’un doğduğu Patara antik yerleşimi de, tıpkı Karain Mağarası ve Çatalhöyük de bu coğrafyaya, Toroslara, dahildir.

Çatalhöyük’te günümüzden yaklaşık 9000 yıl önce yaratılmış ve insanı bir peyzaj içinde betimleyen dünyamızın bilinen ilk sanat eserinin, “tablo ” sunun, gün ışığına çıkarıldığı Çatalhöyük yerleşimi bulunmaktadır. İnsanın en eski yerleşimlerinden biri olan Çatalhöyük’ün insanları her şeyleriyle Toros Dağları’nın bir armağanı olduklarını ima edercesine, kutsal yapılarının Toros Dağları’na bakan kuzey duvarlarını el emeği boğa başı figürleriyle süslemişlerdir.

Aynı efsanevi dağların güney yamaçlarına bakan düzlüklerde, bugünün Antalya’sına sadece 15 km uzaklıkta, büyük bölümü Klaudios Peison’a ithaf edilmiş heykellerin sergilendiği, bir sanat galerisi görünümündeki Klaudios Peison Galerisi’ne sahip Perge antik yerleşimi, Toros Dağları’ndan beslenen Kestros Irmağı’nın kıyısında yer alır.
Adını, yaklaşık 2200 yıl önce, kent kurmak için güzel bir yer arayışında olan Bergama Kralı Attalos II’den alan ve üç yönden Toros Dağları ile çevrili Antalya’nın kendisi de Toros Dağları’nın armağanıdır.

Boğa Söylencesi
Toros Dağlarının batı uzantısı durumunda olan Girit’te hüküm süren güçlü kral Minos, tanrılara kurban edeceği kusursuz bir boğa için dua eder. Denizlerin tanrısı Poseidon razı gelir ve boğayı Minos’a verir. Boğa o kadar muhteşem bir hayvandır ki, Minos onu kendine saklayıp kusurlu bir boğayı kurban etmeye karar verir. Poseidon, Minos’un yaptığı hileyi fark ederek öfkelenir ve ona bir ceza verir. Öfkeli Tanrı Minos’un karısı Pasiphae’yi yaptığı büyü ile tanrısal boğaya aşık eder. Pasiphae Boğayla birleşmesi sonrası hamile kalır ve boğa başlı, boğa kuyruklu ama insan bedenli Minotauros’u doğurur. Minos ünlü mimar Daedalos’a Girit halkını bu yarı insan yarı boğa yaratığın tahribatından korumak için Minotauros’un hapsedileceği karmaşık bir Labyrenthos inşa ettirir.



(Androgeas Minotauros’a karşı)
Girit Kralı Minos’un oğlu Androgeas, Atina’ya karşı bir savaşta öldürülür. Kral Minos öfkesi ve yası için Atinalılardan kan parası ister. Girit’le daha büyük bir çatışmaya girmemek için, her yıl (efsanenin bazı anlatımlarında dokuz yılda bir kere) Atinalı yedi genç erkek ve yedi genç kızı kurban olarak vermeyi kabul etmek zorunda kalırlar. Kurbanlar Girit’e götürülecekler ve burada Labyrenthos’ta hapiste tutulan Minotauros’a yem olmak üzere verileceklerdir.
Atina Kralı Aigeus’un oğlu Theseus, Minotauros’u öldürüp bu korkunç kurban işine son vereceğine inanarak seçilmiş kurbanlardan birinin yerine geçmek ister. Kral Aigeus oğlunu vazgeçirmeye çalışır ancak sonunda bir şartla isteğini kabul eder: Theseus, Minotauros’u öldürüp Labyrenthos’tan kurtulabilir ve Atina’ya dönebilirse gemisine kara yelkenler yerine beyaz yelkenler çekmesini ister.

Labyrenthos)
Theseus diğer kurbanlarla birlikte Girit’e varır ve Labyrenthos’a götürülür. Kral Minos ile Pasiphae’nin kızı Ariadne Labyrenthos’a girmeden önce Theseus’u görür ve ona aşık olur. Kimseye hissettirmeden Theseus’a Labyrenthos’tan kolaylıkla çıkmasına yardımcı olacak bir yol önerir. Theseus Labyrenthos’a girer girmez Ariadne’nin verdiği ipek iplik yumağını uyumakta olan Minotauros’a erişinceye yola döşer. Minotauros uyanır ve çok şiddetli bir mücadeleden sonra Theseus Minotauros’u öldürür. Sonra ipi izleyerek diğer kurbanlarla birlikte çıkışa ulaşır ve Atina’ya döner. Ancak ne yazık ki yelkenleri değiştirmeyi unutur. Babası Aigeus uzaktan kara yelkenleri görünce, oğlunun Minotauros tarafından öldürülmüş olduğunu düşünür ve acısından yüksek bir yardan denize atlayarak hayatına son verir. Toros Dağları’nın batı ucunda yüzlerce parçaya (adaya) bölünerek kucaklaştığı bu denize bu talihsiz kralın adı verilir.

Ege Denizi.
Bir başka boğa söylencesi İstanbul Boğazının oluşumuyla da ilgilidir. Çapkın Zeus mavi gözlü çok güzel bir kız olan İo’ya aşık olur. Kıskanç Hera’nın bu ilişkiden şüphelenmesi üzerine baş tanrı Zeus İo’yu sevimli bir boğa’ya dönüştürür. İşin içinde başka bir iş olmasından kuşkulanan Hera kocası Zeus’tan bu boğayı kendisine vermesini ister ve alır. Hera boğanın başına yüz gözlü, hiç uyumayan Argus’u bekçi olarak görevlendirir. Sevgilisinin esaretine dayanamayan Zeus habercisi Hermes’in yardımıyla İo’yu özgürlüğüne kavuşturur. Hera bu kez boğaya büyük bir sinek musallat eder ve zavallı boğa durup dinlenmeksizin oradan oraya koşmaya başlar. “Boğa Geçidi ” anlamına gelen Bosphoros – İstanbul Boğazı- boğanın buradan geçişi sırasında oluşur.
Boğa doğuya ve özellikle de Anadolu’ya özgü derinliğini ve önemini yeterince kavrayamadığımız bir kültürel öğedir. Anadolu Medeniyetleri Müzesi başta olmak üzere, Anadolu’nun çeşitli illerindeki pek çok müze ve ören yeri bu savı destekleyen kanıtlarla doludur. Toros Dağları’nın eteğinde yer alan turizmin başkenti olma iddiasındaki Antalya, turizmin başkenti olmadan önce boğa kültünün başkenti olmayı becerebilmelidir.

Tahtalı Dağı’ndan Truva’ya
Bir denizkızı ve aynı zamanda Homer’in İliada’sının ünlü kahramanı Akhilleus’un annesi olan Thetis ile Peleus’un Olimpos Dağı’nda (Tahtalı Dağı) gerçekleştirilen düğünlerine, hır çıkarmasın diye kötülük-bela tanrısı Eris dışındaki tüm tanrı ve tanrıçalar çağrılır. Davet edilmemesine çok öfkelenen Eris davetlilerin etrafında oturmakta olduğu düğün masasının üzerine atın bir elma atar. Elma’nın altından olması değil ancak üzerindeki yazı, “En Güzele ” , başta Hera, Atena ve Afrodit olmak üzere masa çevresindeki tanrıçalar arasında ciddi bir iddialaşmaya yol açar. Sorunun ciddiyetini kavrayan Baş tanrı Zeus çözüm için bir ölümlüyü, Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’i görevlendirir.

Zeus’un habercisi Hermes, “Üç Güzeller ” olarak adlandırılan tanrıça Athena, Hera ve Afrodit’i Truva yakınlarındaki Kaz Dağları’nda babasının sürülerini gütmekte olan Paris’e ulaştırır. Paris hakemlik görevini kabul etmek istemese de baştanrının iradesine karşı gelinemeyeceğinin de farkındadır.
Tanrıçalar birbirlerinden gizli olarak Paris’in karşısına geçip göz kamaştırıcı vaatlerle (buna rüşvette diyebiliriz) kararını etkilemeye çalışırlar.

Örneğin; Hera altın elmayı kendisine vermesi durumunda onu tüm Asya’nın yenilmez kralı yapacağı sözünü verirken, Athena girişeceği her savaştan zaferle çıkmasını sağlayacağı vaadinde bulunur. Afrodit’in teklifi yalnız yaşayan bir çoban için kolaylıkla göz ardı edilebilecek cinsten değildir. Afrodit Paris’e altın elma karşılığında dünyanın en güzel kadınını vermeyi önermiştir. Paris kararını tereddüt etmeden verir ve üzerinde “En Güzele ” yazılı altın elmayı Afrodit’e verir. Böylece bilinen ilk güzellik yarışmasını da gerçekleştirmiş olur. Böylece Afrodit, bereket, evlilik ve dul kadınları koruma gibi sıfatlarına bir yenisini, güzellik tanrıçalığını da eklerken, Paris Melenaus’un karısı güzel Helen’le evlenme hakkını elde eder.

Bilindiği gibi Afrodit, Kronos’un yeni doğan kardeşlerini yutan babası Uranos’un cinsel organını bir orakla kesip Akdeniz’in tuzlu sularına atması sonucu oluşan köpüklerden bir istiridye kabuğu içinde Anadolu ve Kıbrıs arasında bir yerlerde doğmuştur. Bir başka ifadeyle dünyanın ilk güzellik yarışmasını kazanan Afrodit hemşerimiz olarak kabul edilebilir.

Seçimi kaybeden Hera ve Athena Paris’i affedemezler, ülkesi, ailesi ve halkının başını felaketlerden ve özellikle Yunan saldırılarından kurtaramamasını dileyerek, Truva Savaşının başlamasını sağlarlar. Yine bilindiği gibi Helen Ispartalı Menelaus ile evlidir ve Paris tarafından kaçırılarak Truva kentine getirilmesi destanlara, söylencelere, kahramanlıklara neden olan ve on yıl süren savaşın başlamasına neden olur.

Bu söylence, Anadolu’da 20’ye yakın Olimpos zirvesinden birinde, Antalya’nın yaklaşık 50 km batısındaki Tahtalı Dağında başlar, Balıkesir sınırları içindeki bir başka Olimpos zirvesi olan Kaz Dağlarında devam eder ve Çanakkale Boğazı girişindeki Truva antik kentinde sonlanır. Antalya Müzesinde “üç güzeller ” (Athena, Hera ve Afrodit) adında bu söylencede adları geçen üç tanrıçayı birlikte gösteren bir heykel vardır.

Turizmin başkenti olarak tanımlanan bu coğrafyada çok bilinen bu söylenceyi coğrafya ile bütünleştirebilecek hemen hiçbir şeyin yapılamamış olması turizm söylencesinden söylencenin turizmine geçilememesinin en çarpıcı kanıtlarından biridir.
Söylence turizmine bir örnek olarak, Yunan ya da Roma kültüründe 12 büyük tanrının oturduğuna inanılan Olimpos Dağlarında biri olan Tahtalı Dağ zirvesinde Thetis ile Peleus’un düğünü ve üç tanrıça arasındaki güzellik yarışmasına ilişkin söylencenin belirli dönemlerde nitelikli canlandırılması gösterilebilir.

Bu bağlamda bölgede çeşitli güzellik yarışmalarının düzenlenmesi, üzerinde “En güzele ” yazılı altın renkli elmaların hediyelik eşya olarak üretimi gündeme getirilebilir. Olimpos ile Truva arasındaki ilişki truva’da Truva atının kente girişi, Arşil ile Hektor arasındaki mücadelenin canlandırılması, vb yollarla somutlaştırılarak Antalya- Çanakkale arasında turizm hareketliliği geliştirilebilir.

Adını yaşadığımız coğrafyanın en önde gelen, en köklü ve yaygın kültür ögesi olan boğa’dan alan Toros’ları önemli ve çok yönlü kültür ve turizm ürününe dönüştürememiş olmak başlı başına bir turizm söylencesi değilse nedir?

ÖNCEKİ YAZI: TURİZMİN SÖYLENCESİ
www.turizmhaberleri.com/koseyazisi.asp?ID=2641

Kaynak: turizmhaberleri.com

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !