İyi İnsanlar – Bölüm 1

Uzun zamandır yazmıyorum, fakat uzun zamandır aklımda yazmayı planladığım bir yazı vardı. İyi insanlar… Basit ve öz, başka hiçbir nicelik belirtmeye gerek kalmadan artık sayıları hızla azalan “İyi insanlar”… Kim için, ne için iyi oldukları üzerinde tartışmaya da gerek yok, onlar bu evren için iyi”ler ve evren onlarla daha iyi…

Aylardan Haziran ve o aramızdan ayrılıp, bilmediğimiz bir yerleri keşfe çıktı, geride dostları için anıları, bizim gibi fotoğraf düşkünleri için ise fotoğraflarını bıraktı.

İnsanları en’ler diye nitelendirmek pek bana göre olmasa da, o benim Türkiye’deki en beğendiğim sualtı fotoğrafçısıydı, hiç bıkmadan dakikalarca fotoğraflarına bakarak vakit geçirmişliğim vardır ve öğrenmişliğim de… Onun fotoğrafları bende hep şu hissi uyandırdı: sanki vücuda yaptırılan ve hiç sıkılmayacak bir dövme gibi, onun kimi fotoğrafları da duvarda sergilendiğinde hiç sıkılmayacak, duvarıma asmak isteyeceğim türdendi.

Estetik, sualtı fotoğraflarının en zor öğelerinden biridir, çünkü doğal hayatı fotoğraflarken kurmacadan uzaktasınızdır ve estetiği ışık ve açı ile sağlamaya çalışırsınız, hani balığa bir şal takayım da fotoğrafta güzel gözüksün demek gibi bir şansınız yoktur. İşte bu en zoru, en iyi başaranlardan biriydi o; çünkü sahip olunabilecek en iyi avantaja sahipti. Sanat, onu diğerlerinden ayırıp bir başka kulvara koyuyordu. O, bir sanatçıda olması gereken estetik kaygısı nedeniyle bir karidesi en yakın şekilde görüntülemekten daha çok, en estetik biçimde görüntülemeyi tercih etmişti. Onun fotoğraflarına bakarsanız hep bu estetiği göreceksinizdir. Kadrajı doldurmaktan daha çok, kadraja nefes aldırmayı tercih etmiş ve süjeleriyle kadrajı boğmamış.

Kimi fotoğraflarına baktığınızda ise, o anı çekmeden önce çoktan planladığını rahatlıkla görebilirsiniz. Fotoğraflarında aşırı saturasyon tekniğinden kaçmış ve doğru beyaz ayarı ile doğru renkler ve sadelik elde etmiş.Kimi fotoğraflarında birkaç fotoğrafı birleştirerek dijital kompozisyon tekniğini kullanmış ve photoshop’un yapaylık tuzağının yakınından bile geçmemiş.

Bir fotoğrafçı suyun altında fotoğraf çekebiliyorsa, suyun üstünde de çekebilmeli diye düşünürüm hep ve kimi çok ünlü sualtı fotoğrafçılarının sualtı dışındaki fotoğraflarını gördüğümde hayal kırıklığına uğrarım. Diyafram ve pozlamayı suyun altında kullanabilen, balığı kadrajlayabilen bir insan nasıl olur da suyun üzerinde bunu yapamaz. İşte Recep Dönmez’i benim için farklı kılan en önemli unsur burada başlıyor. O fotoğraf çekebiliyordu ve fotoğrafları sanatsal öğeleri içeriyordu.

Ben şansızlardanım, onunla karşılıklı vakit geçirme şansım hiç olmadı, ama çok öğrendim fotoğraflarından ve de mütevaziliğinden… Siz de eğer şansızlardansanız ve sualtı fotoğrafçılığına ilginiz varsa, facebook’taki galerisini sık sık ziyaret edin ve fotoğraflarını tek tek inceleyin derim. Bir fotoğrafa nefes aldırmanın yöntemini, estetiğin ne demek olduğunu, ışık ile beyaz ayarını hepsini o fotoğraflardan öğreneceksiniz.

Hepimizin etrafında bolca iyi insan olması dileğiyle…


Çiğdem Cooper
lilith.lita@gmail.com

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !