Derin Mavi Terapi beni güçlü kılıyor

İşadamı Jeff Hakko’nun denize sevdası küçük bir çocukken başlar. Büyükada’da geçirilen yaz tatillerinden akılda kalan en renkli enstantanelerdir mavi derinliklerde geçirilen zaman dilimi. Yaşıtları bilye yuvarlarken, topaç çevirip top peşinde koşarken o bu klişelerin hiç birine yüz vermez. Çünkü onun aklı fikri denizdedir. Özgürlük hissini en yoğun yaşadığı yer olarak denizi işaret eden Hakko bakın o yıllara ilişkin hangi detayları paylaşıyor bizimle, “Büyükada’nın denizinin pırıl pırıl olduğu yıllardı. Baktığınız zaman denizin dibindeki kumları sayabilirdiniz neredeyse, öyle bir berraklıktan söz ediyorum. Fırsat buldukça kendimi suya atardım ve deniz kabukları, yengeç ayakları toplardım. Yaşım 8, bilemediniz 9. o zamanlar başlıyor biriktirme merakım. Topladığım bu kabuklar ile kolye yapıyor ya hediye ediyor ya da satıyordum”

Bu yüzden dayak yemişliğim de var

Denizin dibinde varlığını sürdüren o büyülü ve etkileyici dünya Jeff Hakko’yu etkisi altına almış bir kez, vazgeçmek ne mümkün. Suyun üstünden çok altının kendisine cazip geldiğini dile getiren Hakko, “13 yaşlarındaydım ilk dalış malzemelerim alındığında. Maske, palet şnorkel ve diğerleri. Vakit geçirmeden zırhını kuşanan bir şövalye ciddiyeti ile bunları giydim ve kendimi engin maviliklere bıraktım. Benim için unutulmaz bir deneyimdi. Denizi sevdiğim için kendimi o dünya ile bütünleşmiş hissediyordum. Saatlerce suda kaldığımı bilirim, öyle ki uzun süre suda kaldığım için el ve ayak derilerimde buruşmalar olurdu. Aile bireylerinin uyarılarına kulak asmaz, bir türlü kıyıya çıkmazdım, itiraf ediyorum bu yüzden birkaç kez de dayak yemişliğim vardır” diyor.

O dalgıç başlığıydı fitili ateşleyen

İşte bu tutku, başarılı iş adamını aletli dalışı öğrenmeye kadar götürmüş. 25 senedir dünyanın pek çok denizinde daldığını ifade eden Jeff Hakko, “Bizlerle aynı heyecanı paylaşan insanların yıllar önce hangi şartlarda ve hangi araç gereçlerle daldığını merak ettim ve bunlarla ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Ancak bu merakımın bir koleksiyona zemin hazırlayabileceğini de hiç düşünmemiştim aslına bakarsanız. Sene 89-90, bir su altı konferansı için Fransa’ya gittim. Organizasyonun gerçekleştirildiği mekanın girişinde, hemen standın üzerinde parlak bir dalgıç başlığı gördüm ve büyülendim. Ne kadar süre kımıldamadan o başlığı izledim hatırlamıyorum, hipnotize olmuş gibiydim. Öylesine şahane bir materyaldi ki o! Standın köşesinde Fransızca yazılı küçük bir etiket var, başlığın hangi firmadan kiralandığına ilişkin bilgi veriyor. Ertesi gün İstanbul’a döndüm ama bir türlü aklımdan çıkmıyor o başlık, gece uyuyamıyorum inanın. Sonunda dayanamadım ve firmayı arayarak ‘o başlığı istiyorum’ dedim. Telefona çıkan yetkilinin ‘onun gibi birkaç tane daha var gelip görmeniz lazım’ açıklamasını duyar duymaz atladım uçağa, ver elini Fransa” şeklinde konuşuyor.

Bilinçli olmanız gerekiyor

Hakko, uçağa atladığı gibi soluğu Fransa’nın Brest kentinde aldığını anlatıyor ve hikayenin devamını şu cümleler ile ifade ediyor, “ Gittim ve o başlığı alıp geldim. Koleksiyonumun ilk materyaliydi o. Fitili ateşleyen de bu başlıktı zaten. Böylece 90’da başlayan koleksiyon heyecanım beni bu noktaya kadar getirdi. Ancak sahip olduğunuz bu materyaller ile ilgili bilinçli olmak gerekiyor, çünkü bunların sahteleri de var. Bu ayrımı yapabilmek için su altı malzemelerini iyi tanımanız ve bunların ne işe yaradığını bilmeniz lazım. O malzemelerle zamanında neler yapıldığını bilmek de önemli. Modern teknoloji sayesinde orijinal materyalin sahtesi o kadar rahatlıkla yapılabiliyor ki, kimi zaman ayırt etmek olanaksız. 1990’dan bu güne kadar 70’denfazla dalgıç başlığı edindim. Tulumbalar, dalış ayakkabıları, bıçaklar, araç gereçler, fenerler var, koleksiyonumda ve bunların toplamı 200 küsur nesne” diyor Jeff Hakko

Derin Mavi Terapi

Koleksiyonunun 2009 senesinde Deniz Müzesi’nde sergilendiğini belirten Jeff Hakko, ziyaretçilerin gösterdiği yoğun ilgiden de bir hayli mutlu olduğuna değinerek, “6 ay boyunca 25 bin kişi ziyaret etti sergiyi. Deniz Kuvvetleri’ne buradan teşekkür etmem gerekiyor.Onlar sergiden evvel eve gelip tüm nesneleri fotoğrafladılar ve bununla kalmayıp, “Tarihi Dalgıç Malzemeleri”konulu bir kitap çıkarmak için çalışmalara başladılar. Ben geçtiğimiz cuma günü bu kitabın ilk nüshasını gördüm. Dağıtıma girmesi için son izin bekleniyor. Türkiye’deki Deniz Müzeleri’nde satışa sunulacak” şeklinde konuşuyor. Hakko denizin dibindeki hayatın kendisini özgürleştirdiğini kaydederek, “Değişik bir duygu yoğunluğu bu. O atmosferde kendi nefesinizi ve kendinizi dinlemek, farklı bir gezegende, farklı bir ortamda yaşamak. Su üstündeki dünyadan arınmış olmak. 45 dakikanın 1 saatin maalesef yetişmediğini unutabilmek. Ben bu duruma bir isim taktım derin mavi terapi. Beni tüm sıkıntılardan arındırıyor bu deneyim ve daha güçlü kılıyor” diyor.

Her koleksiyonerin kabusudur bu!

Kendinden sonra bayrağı devredeceği birinin olmaması Jeff Hakko’yu çok üzüyor. Aile bireylerinden hiç birinin koleksiyona ilgi duymaması, materyallerin kendinden sonra ne olacağı sorusunu da beraberinde getiriyor. “Her koleksiyonerin kabusudur bu!” cümlesiyle endişesini dile getiren Hakko, “Bakın çocuklarım bile benim neden koleksiyon yaptığımı algılayamıyorlar. Bunu aşılamak çok zor, bunun içinizde olması lazım. Koleksiyonerlik aşılanmaz onun için benim koleksiyonumun benden sonra eşim veya çocuklarım tarafından muhafaza edilip daha ilerilere götürülmesine olanak yok, çünkü ilgi duymuyorlar. Hakko sülalesine baktığımızda da tek koleksiyoner benim. Eşim ve çocuklarım dışında geniş ailemizde de bu alana ilgi yok. Koleksiyoner olunmaz doğulur, bu anlamda da yapılabilecek çok fazla bir şey yok” şeklinde konuşuyor. Bu gerçekliğin farkında olduğum için de bir müze oluşturarak, bu materyalleri orada teşhir etmek istiyorum. Hayalimi gerçeğe dönüştürme noktasında atılmış önemli adımlarımız var elbette. Bize bir arazinin tahsis edilmesi, bunun bir projeye dönüştürülmesi ve para getirmesi için de sahil şeridi olan şehirlerde hayata geçirilmesi lazım, İstanbul, İzmir Antalya gibi.Belediyeler ile görüşme halindeyiz ” şeklinde konuşuyor.

İstediğim halde sahip olamadıklarım var elbette!

Hakko, dünyanın değişik ülkelerinde aynı konu başlığı ile ilgili koleksiyon yapan insanlar olduğunu ve bunların her biri ile irtibatta bulunduklarını belirterek, “ABD, Fransa, İngiltere deki koleksiyonerler ile sürekli iletişim halindeyiz. Karşılıklı takas yaparak, müzayedeleri takip ederek, Internet’ten satın alarak koleksiyonumuzu zenginleştiriyoruz. Çok istediğim halde alamadığım bir kaç materyal var. Koleksiyonuma dahil etmek istediğim ama bir türlü bulamadığım bir Japon, bir de İspanyol başlığı var, ancak azimliyim, her ikisi için de çalışmalarıma devam ediyorum” diyor.

Vurgun yemiş eski bir süngerci

Jeff Hakko, sahip olmak için 2.5 sene uğraş verdiği eski bir Yunan süngerci başlığından söz ediyor ve koleksiyonun en ilkel başlığı olan bu materyali nasıl elde ettiğini şu cümleler ile anlatıyor, “Tesadüfen Marmaris Bozburun’da böyle bir başlık olduğu haberini aldım. O yıllar Bozburun’un yolları daha açılmamışken dağ tepe aşarak başlığın sahibine ulaştım. Ancak adamı ikna etmek ne mümkün! Vurgun yemiş eski bir süngerci kendisi, tekerlekli sandalyeye mahkum. 80’li yaşlardaki bu adam başlığı bırakın satmak göstermek bile istemiyor. Üstelik de materyalin göğüslük ve başlık kısmı ikiye bölünmüş, yarısı kümeste yarısı ahırda. Madem satmaya bile kıyamayacak derecede değer veriyor bu materyale, niye oralarda sefil bir vaziyette muhafaza ediliyor?” Bu dalgıç başlığını koleksiyonuna dahil edebilmek için 2.5 sene bekleyen ve sonra mutlu sona ulaşan Hakko, “Uzun bir ikna sürecinden sonra bir gün o özel materyal bir patates çuvalının içinde bana geldi. Çok zor elde ettiğim için bu eski Yunan süngerci başlığını benim için son derece değerlidir” şeklinde konuşuyor.

Gelinen nokta inanılmaz

Geçmişte kullanılan dalgıçlık malzemeleriyle günümüzde kullanılanların geçirdiği değişimin ve gelişimin kendisini çok heyecanlandırdığını belirten Jeff Hakko, “Teknolojik anlamda katedilen yol gerçekten şaşırtıcı. 55 yaşındayım ve ben faks makinelerinin bir dolap boyu olduğu günleri hatırlıyorum. Mobil telefonların fotoğraf makinesi flaşı boyunda olduğu zamanları hatırlıyorum. Durum buna benziyor. Bu gün dalınan malzeme ile o zaman dalınan malzemeler arasında korkunç bir fark var. Bu günkü teknik dalışa gelince öyle aletler var ki suyun altında 3-4 saat kalabilmenize olanak” diyor. Koleksiyonerlerin topladıkları materyalleri salt kişisel tatminleri doğrultusunda biriktirmediklerini kaydeden Hakko, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi üstlendiklerini söylüyor.

Koleksiyoner sadece materyal toplamaz

Koleksiyon yapmak ile biriktirmek arasında önemli bir fark olduğunun altını çize Hakko, “Bir koleksiyoner sadece materyal toplamaz, topladığı materyal ile ilgili çok yönlü araştırma yapar, diğer koleksiyonerlerin yaptıkları ile ilgilenir. Toplamak ile koleksiyon yapmak arasında fark var. Koleksiyonerlik diyince işin içine kültür araştırma, bilimsel bir yapı girmesi lazım yoksa o koleksiyon ilerleyip gelişemez. Koleksiyonumdaki materyaller sayesinde bu alan ile ilgili bilgi de topluyorum ve bu da önemli bir donanıma zemin hazırlıyor. Zaman zaman bu birikimimi bu konuya ilgi duyan insanlarla paylaşıyorum” diyor.

Mahrukiler sayesinde…

Koleksiyon Kulüp ile yolunun 3 sene evvel bir tesadüf neticesinde kesiştiğini belirten Jeff Hakko, “Yakın arkadaşım Nasuh Mahruki vasıtasıyla böyle bir oluşumdan haberdar oldum. Bir akşam Nasuh’u evinde ziyarete gitmiştim, benim de koleksiyonumu biliyor ya, ‘gel seni babamla tanıştırayım onun da koleksiyonu var,’ dedi. Cem Bey ile tanıştıktan sonra da Koleksiyon Kulüp’e adım attım. Ayda bir toplanıyoruz, üyeler ile. Keyifli sohbetler ve paylaşımlar gerçekleştiriyoruz. Frekanslarımız aynı ve şahane bir sinerji var aramızda” şeklinde konuşuyor.

Bir kere başladınız mı vazgeçmek zor

Bazı koleksiyonerlerin materyallerini açık arttırmada sattıklarını ve bunun da doğru bir tercih olduğunu belirten Hakko, “Yakın bir tarihte arkadaşlarımızdan biri koleksiyonunu açık arttırmada sattı. Çünkü mantıklı bir gerekçesi vardı. Ailesinde koleksiyonuna sahip çıkacak kimsesi yoktu ve kendinden sonra bu materyallerin heba olmasından endişe ediyordu. Bu iki seçenekten en akıllıca olanını tercih etti. İyi de yaptı. Sonuçta bu materyalleri muhafaza edebileceği bir müzesi de olmadığına göre. Fakat şuna inanıyorum; bir koleksiyoner koleksiyonunu sattıktan sonra kesinlikle rahat duramaz. Çünkü hayatındaciddi bir eksiklik duyar bu aşamadan sonra. Zaman içinde farklı bir koleksiyon yapmak için arayışlara girer” diyor.

Bir de Amfora Koleksiyonu var

Jeff Hakko aynı zamanda amfora koleksiyonu da yaptığını ifade ederek, “Milas Müzesine kayıtlı bu materyaller, güneydeki evde muhafaza ediyorum. Milas’ta kayıtlı koleksiyonun İstanbul’da olması mümkün değil. Taşınabilir kültür varlıkları kanununa tabi. 40 adet amfora ve amforiskuskoleksiyonum var. Sırf su altından çıkan nesneler.Bu 2. koleksiyonda beni oldukça meşgul ettiği için tüm boş zamanlarımı kapsıyor” şeklinde konuşuyor.

Dalgıç başlıkları, tulumbalar ve aydınlatma cihazları (KUTU)

Jeff Hakko’nun evinde muhafaza ettiği dalgıç malzemeleri koleksiyonunda birbirinden çarpıcı ayrıntılar dikkat çekiyor. Dalgıç ayakkabıları, ağırlıklar, birkaç hortum ve arka kısımda taşınabilir tulumba, daha derine dalmak için derin su dalış başlığı, dünyadaki değişik deniz kuvvetlerinin dalgıç birimlerinin bröve ve rozetleri var. Materyallerin yer aldığı bir diğer odada ise; telefonmuhaberecihazları var. Fenerler ve bıçaklara ek olarak, değişik ülkelerden, Alman, İngiliz, Amerikan, İsveç, Kore, İtalyan, Fransız ve Şili’den başlıklar yer alıyor. Bakır ve pirinçten üretilen bu başlıklara ise su altı aydınlatma cihazları eşlik ediyor.

Röportaj :Sultan Sansarcı
Fotoğraf: Fatih Yaşar

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !