‘Sualtı mabedim’

Yurdumuzun önde gelen ailelerinden iş adamı Ömer Dinçkök’ün eşi Ayşegül Dinçkök ile son yıllarda dünyanın en güzel dalış noktalarında çektiği fotoğraflar ve sosyal sorumluluk projeleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

– Sohbetimize, temelleri İstanbul’un Bebek semtinde atılan milli yüzücü olduğunuz günlerden başlayalım…

Neredeyse denizin içine doğmuşum diyebilirim. Babam deniz sevdalısı, Galatasaray Adası’nın kurucularından, satın almasının öncülerinden ve yüzme okulunun kurucusu. Küçük yaşlarda denizle tanıştım. Galatasaray Yüzme Okulu’nda, milli takım ve milli yüzücülükle taçlanan 10 yılı aşkın sahip olduğum rekorlarım var. İlerleyen dönemde denizle arama aile, çocuklar ve onların eğitimi girdi. Denizaltıyla tekrar buluşmam yıllarımı aldı. Su altı tamamen dinginlik getiren bir yaşam. Suyun altında olmak bana mutluluk veriyor.

– Bir de Kitap yazdınız. ‘Korkma’ nasıl doğdu?

‘Korkma’ adlı kitabım tamamen kendimi dinlemek, biraz yalnız kalmak için bir yolculukta içime gelen yazılardan doğdu. Bir öykü kitabı. Çok beğenildi, yakında bir kitap hazırlığım daha olabilir.

– Bu arada boş durmadınız çeşitli dergilerde röportajlarınız, yazılarınız çıktı.

Sıralamayı şöyle yaparsak, patronum İnci Aksoy, yazmam konusunda destek verdi. O zamanlar Marie Clarie dergisinde yazı yazıp fotoğraflarını da bizzat kendim çekerek çalışmalar yaptım. Kısa zamanda Akmerkez ve Madam Figaro dergileri için de işler

çıkardım. Pek çok röportajlarım oldu, yaptığımın söyleşilerin tüm fotoğraflarını ben çektim. Yukarıda bahsettiğim kitap ardından geldi. Sonraki yıllarda daha çok sanatsal söyleşiler yaptım. Son olarak İstanbul ART News’da Nuri Bilge Ceylan’da çok gururla söyleşi yaptığım sanatçılardan biri oldu.

‘Satışın geliri sosyal projelere gidiyor’

– Fotoğraf merakınız çok eski yıllara dayanıyor değil mi?

Aynen öyle. Fotoğrafçılık ortaokul ve lise yıllarında yaptığım bir hobiydi. Banyosundan baskısına kadar yaptığım çalışmalar çok güzel hatıralardı. Kara fotoğrafçılığıyla su altı fotoğrafçılığı çok farklı. Su altı o kadar renkli ve canlı ki fotoğraf çekerken çok farklı duygular yaşıyorum. Kendimi geliştirmem içinde bana olasılıklar sağlıyor.

– Geçen aylarda bir de su altı fotoğraflarınız kapsamında kapsül koleksiyon hazırladınız…

Evet. Daldığım zaman gördüklerim beni o kadar büyülüyor ki yakın çevreme anlatırken, “Acaba su altını bilmeyenler, çektiğim fotoğraflarla neler hissederler” diye düşündüm. Kapsül koleksiyon böyle doğdu. Değerli tasarımcı Banu Bora Mumcu fotoğraflarımı gördükten sonra,

“Birlikte çalışır mıyız?” dedi. Benim ikinci sergim olan Derin Tutku Air’den bazı kareleri onun kapsül koleksiyonunda ipek üzerine bastık yine aynı şekilde Güneş Mutlu Mavituncalılar da çektiğim fotoğraflarla küçük deniz çantaları yapmak istedi ve güzel bir birliktelik doğdu. Bu çalışmalardan büyük keyif aldım. Son olarak Zorlu Taç ev tekstiline dönüştü fotoğraflarım. En büyük mutluluk ise bu satılan ürünlerde benim hakkıma düşen bölümü Akdeniz Koruma Derneği’ne destek olmak için bırakılması. Diğer satışlarda hepsi sosyal projelerime gitti.

– Denizin altı nasıl bir dünya? Daldığınızda neler hissediyorsunuz? Bu sizin için bir nevi meditasyon mu?

Sanıyorum bunu kendime slogan edindim ama her dalışımda istinasız eğer o gün dalabiliyorsam her türlü sağlığımın yerinde olduğu için Allah’a şükrediyorum. O gün dalabiliyorum ikinci olarak ta Allah’ım bu güzellikleri görebilmek için gözlerimi verdin, algılama imkanı verdin, bunlardan keyif alacak yürek verdin neredeyse dalış sonuna kadar şükretme ve dua etme seansım var. Bundan da güzel meditasyon olamaz diye düşünüyorum. Benim için su altı bir maabet.

‘Takım çalışması yapıyorum’

– Ayşegül Hanım, her zaman için zarif ve farklı bir kişiliğiniz var. Bunun yanında yorulmak nedir bilmiyorsunuz. Pek çok güzel projeye imza attınız. Bu zorlukların üstesinden nasıl geldiniz?

Zorluk mu bilmiyorum aslında benim yaptığım işte takım çalışmam var. Bu zorluğu bölmek gibi düşünüyorum.

Birinci olarak ailem eşim ve kızlarım bana sonsuz destek veriyor. Bu konuda ikinci olarak hiçbir zaman tek başıma dalmam, bu maceralı kitabıma, sergilerime destek veren Zafer Kızılkaya var. Sonra Melek Manisalı ve M3 Halkla İlişkiler her an yanımda. Bu derin tutkuyu oluşturmamda büyük destek oldular. Tek başıma yola çıksaydım bunların yarısını bile yapamazdım.

‘Denizlerimiz tehlike altında’

– Üç tarafı denizlerle kaplı ülkemizde yeterince denizlerimize sahip çıkabiliyor muyuz. Bir deniz sevdalısı olarak denizlerimiz nasıl bir gelecek bekliyor?

Bu zamana kadar anlattıklarım keyifli şeylerdi ama üzülerek söylüyorum denizlerimizi koruyamıyoruz, sularımız tehlike altında.

– Bir anne olarak son zamanlarda kadına şiddet konusunda bir şeyler söylemeniz gerekirse…

Elimizden ne gelirse sesimizi duyurmak, o kadınlarla birlikte olduğu her fırsatta haykırmak istiyorum kızlarım da aynı düşüncelerde…

– Bundan sonraki hedefleriniz neler olacak?

Hedef seçmiyorum sadece hayallerimin çıtasını yüksek tutup, gerçekleştirmeye çalışıyorum.

Atılay Kandemir

Kaynak: Milliyet

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin !